Paylaş
Serenay Sarıkaya’nın yerine başkasını koy, bu film maalesef sonuna kadar izlenmez.
Bu film dediğim, bugün gösterime giren “İkimizin Yerine”.
Serenay Sarıkaya daha filmin açılışında, Nabokov’un ünlü romanından uyarlama “Lolita” filminin 1997 tarihli versiyonuna fena halde göz kırpan lolilop yalama sahnesiyle öyle bir parlıyor ki...
Finale kadar dayanıyorsan da Serenay’ın karizması için sabrediyorsun.
Çünkü Serenay kendini daha da parlatmak için elinden geleni yapmış, başarmış da...
Ama büyük bir sırra yaslanmış hikaye hem bir türlü inandırıcı olamamış hem de uzadıkça uzayıp uzun metrajlı bir televizyon dizisi haline gelmiş.
Zerrin Tekindor’un şahane oynadığı kuralcı, duygusuz annenin tripleri de hikayenin enkazı altında kalmış.
Oysa film güzel başlıyor.
Taşrada her gün aynı günü yaşayan ve artık farklı dünyalar görüp kendini tanımak isteyen ele avuca sığmaz genç kızın ruh hali insanı bir anda sarıp sarmalıyor.
Ama sonra o genç kız ne yapıyor?
80’lerde takılıp kalmış sıkıcı edebiyat öğretmenine âşık oluveriyor.
Bırakın sonraki büyük sırrı, öyle bir genç kızın böyle bir aşk yaşama ihtimali zaten hikayeyi daha baştan kimyası tutmamış bir kısırdöngüye sokuyor.
Eminim Serenay’ın genç hayranları Nejat İşler’le (sıkıcı edebiyat öğretmenini aynı sıkıcılıkta, dümdüz oynuyor) her temas sahnesinde “Şu sahne geçse artık, bakamıyorum” olacak, bu aşkın samimiyetsiz coşkusuna fazla katlanamayacaklardır.
Durum bu.
Ayrıca “Filmin sonu çok ağlatıyor” diye bir şey de var.
Geçenlerde şu Kürk Mantolu Madonna olayında sunuculardan biri de yumurtladı ya, “Sonu ağlak mı?” diye.
Tıpkı onun gibi, bir şeyin sonu ağlak olunca bu iyi bir şey mi demek oluyor?
Oysa tüm karakterlerin şakır şakır ağlaması değil önemli olan, seyircinin ağlaması.
Neyse, çok yazdım, hadi diğer konuya zıplıyorum...
Hemşirelerin ‘selfie’li sosyal intiharı
Sosyal medyada dikkat çekmek uğruna daha ne acayiplikler yapılacak diye düşünüyordum.
Bir Kerimcan diline, taşkınlığına sahip değilsen yapabileceklerin sonuçta sınırlı.
Zihnim komplo halıları dokuyordu ki, sağlık sektörünün iki çalışanı hiç beklenmedik bir şey yaptı işte.
İstanbul’daki bir hemşire yoğun bakımdaki hastaları arkasına alıp selfie çekmiş ve Instagram’ına koymuş.
Ankara’da bir başka hemşire ise anjiyo ünitesindeki hastayla selfie yapmış.
Hemşireler özür dilemiş, hatta kovulmuşlar ama zamanın ruh haline teslim olup bir bakıma sosyal intihar yapmışlar aslında:
Bir ‘like’ uğruna her yol mübahtır!
Şehir Atlası
* GEZ, DOLAŞ...
İstanbul’da şu sıra aynı anda hem Tasarım Haftası ve hem de Tasarım Bienali var.
Tasarım haftası Lütfi Kırdar’da.
Bienal sergileri ise Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, Studio-X İstanbul, DEPO ve Bomontiada’daki Alt Sanat’ta ücretsiz gezilebiliyor.
Bienalin günümüze uygun selfie’li afişinin ana teması da dikkat çekici:
“Biz insan mıyız?”
* Bİ BAK, BELKİ İYİDİR...
Geçen hafta bahsettiğim Lal Dedeoğlu’nun anahtarla girilen, Bebek’teki bir apartman dairesine konuşlanmış yeni mekanı Daire 1 yarın öğleden sonra açılıyor.
Üyelikli bir kulüp gibi algılanan Daire 1’in büyük ilgi göreceğine şüphe yok.
* NARGİLE İSTİLASINDA SON HAMLE...
Çoğumuz farkında değiliz ama İstanbul’un şu an en iyi iş yapan mekanları lüks nargileciler! Kuruçeşme Kahvesi bu yolu açtı, peşinden Huqqa geldi.
Şimdi de Mısırlı bir grup Kuruçeşme’ye yeni, lüks bir nargileci daha açıyormuş.
Bu arada Kuruçeşme Kahvesi’nin sahipleri Ataşehir’e şube açmışlar bile.
Peki her iki şubelerinde de en çok satan nargile hangisi?
Ayda en az bin adet satarak rekor kıran Arap geceleri adlı kahve aromalı nargileymiş!
Paylaş