Paylaş
O bölgeleri tamamen turistlere emanet ederler.
Ta ki oralarda yeni ve cool bir yer açılana kadar...
Galata Kulesi’ne aşağıdan bakan Ecole St. Pierre Oteli ve avlusundaki IL Cortile adlı İtalyan restoranı bugünlerde bu hikâyenin en yeni ve trend örneği.
Normalde Galata Kulesi etrafında sosyalleşmeyecek şehrin çoğu meşhur gezip tozanını önceki gece IL Cortile içinde yemek yerken gördüm.
Restoran ve otel bu ilgiyi gerçekten hak ediyor.
Ama önce tarihte geriye gidip binanın geçmişine bakmakta fayda var.
Otel ve restoranın bulunduğu binanın ilk sahibi 1842 yılında açılmış bir Fransız ilkokulu.
Mimarı ise İtalyan asıllı İsviçreli Gaspare Fossati.
Zamanla Fransız ilkokulu kapanıyor ve burası Galata’daki birçok tarihi binada olduğu gibi atölye olarak kullanılmaya başlanıyor.
Binayı bana gezdiren Begüm Güneş, “Babamın elektrik atölyesiydi burası” diyor; “Çocukken sık sık buraya gelirdim.
Şimdiki haliyle tabii ki hiç ilgisi yoktu.”
Bir süre sonra Begüm’ün babası binayı satın alıyor ve yavaş yavaş otel projesi ortaya çıkmaya başlıyor.
Bina içinde bazı yerler söküldüğünde 13. yüzyılda Cenevizlilerin inşa ettiği ve günümüze kadar ulaşmış Galata surlarının olduğu fark ediliyor.
Bunlar aynen korunup projeye dahil ediliyor.
Geçmişinde Fransız ilkokulu olması nedeniyle, bina okulu anımsatacak detaylarla Kitchen-ist adlı mimarlık ofisi tarafından yeni baştan yaratılıyor ve ortaya tasarım bir otel çıkıyor.
NELER EKSİK?
IL Cortile’ye gelirsek...
Restoranın en büyük avantajı herkesin diline düşen o cümle: “Fransa ya da İtalya’ya uçaksız gelmiş gibiyim.”
Evet o ambiyans herkesi büyülüyor, ben de çok sevdim ama gördüğüm bazı noktaları yazmasam olmaz.
İlki, aydınlatma.
İçerisi öyle aydınlık ki, çapraz masadakilere doğru gözün kayarsa yandın.
Oturan kişinin çorabından yüzündeki sivilceye kadar tüm detaylara aniden ve gereksiz yere hakim oluyorsun.
“Bakma” diyeceksiniz ama aydınlatma buna yönlendiriyor sanki.
Aslında bizim çoğu mekanımızda durum böyle: Aydınlatma hep çok fazla.
Belki de amaç bu.
Kendi masamızdakilerle değil, başka masalarla ilgilenmemiz isteniyor...
İkinci unsur, orta halli bulduğum şarap menüsü.
Son zamanlarda çıkan çok iyi yerli beyaz şarap markaları var, onların böyle bir İtalyan lokantasında yer alması gerekirdi.
Durum böyle...
Şehrin en yeni buluşma noktası tarihin içinden kopup gelmiş bir binanın içinde.
Şehir Atlası
◊ YENİ MENÜSÜNÜ TANITTI
Yeni menü tanıtmak her sonbahar-kış sezonu öncesi mekanların geleneksel hale getirdiği bir şey. Nişantaşı’ndaki Must da hafta içi yeni menüsünü tanıttı. Mekanın en başından beri şefi olan Kadir Aytekin yeni menüyle birlikte artık tamamen ustalığını sergilemeye yönelmiş görünüyor. O gece sunulan trüf mantarlı tagliatelle ve parmesan kremalı dana carpaccio bunun örneklerindendi.
◊ HERKES ORAYI KONUŞUYOR
Henüz gidemedim ama konuşulan bir yeri de ‘Şehir Atlası’na girmeden olmaz: Hodan.
Galatasaray’da, Markus Tavern’in olduğu sokaktaki Hodan’ın yemekleri o kadar çok konuşuluyor ki, yakın zamanda Hodan’a uğramak şart oldu.
Paylaş