Paylaş
* AKMERKEZ’İN YENİ İKİLİSİ
Kanyon, İstinye Park, Zorlu derken unutulan, arada derede kalan, bu çaptan düşme sürecini dış cephesini yenileyerek geçiren, yetmedi bir de yeni restoranlarla içeriğini güçlendiren Akmerkez; eski günlerine döner mi?
Bilemem. AVM kahini değilim.
Bildiğim tek şey var.
Evet, Akmerkez’i hala alışveriş için tercih eden sadık bir kitle söz konusu. Ama günümüz modernine bu yetmiyor.
Havalı, iyi yemeği olan mekanlarda boy göstermek, oralarda para harcamak istiyor.
Mümkünse o mekan New York’tan, Londra’dan filan gelsin, birkaç yabancı şehirde şubesi olsun; orası hemen ilgi görüyor!
İşte Akmerkez’in yan yana açılmış iki kardeş mekanı Serafina ve Brasserie Cognac bu düşüncenin ürünü.
Serafina malum, New York’un gözde bölgelerinde illa ki karşınıza çıkan bir İtalyan restoranı.
Upper West’ten Meatpacking’e, her yerdeler… Brasserie Cognac ise Serafina kadar NY’da yaygın değil, daha cool bir Fransız.
Peki bizim Akmerkez’e olmuşlar mı, uymuşlar mı?
Müşteri ilgisi açısından bakarsak olmuşlar.
Hafta içi ansızın gittiğimde Serafina’da yer yoktu.
Brasserie’de ise barda yer bulduk. Ve söyleyeyim, barda yemek yemek her zaman daha zevklidir.
Eğer çok kalabalık değilseniz tabii…
Unutmadan, her iki mekanın da çok iyi bir karşılama ekibi var.
Tatlı tatlı “Hoşgeldiniz” deyip yönlendirme yapıyorlar. Rezervasyon yoksa bekletiyorlar, vesaire...
Bizim mekanlarda, Fenix dışında, pek yoktur böyle iyi karşılama ekibi.
Bizde pek alışık değilizdir, kafamıza göre gider otururuz bazen masaya, bara...
Neyse, gelelim yemeklere. Brasserie’de yemekler pahalı, söyleyeyim.
Bir ton balıklı salataya 42 lira vermenin ne denli ekonomik olabileceği sorusunun yanıtını size bırakıyorum.
O yüzden insan şöyle düşünüyor: Bari bir ana yemek yiyeyim (çünkü ana yemekler 40-60 lira arası), bu kadarı bana yeter.
Tamam, ambiyans filan hoş bu arada. Ona laf yok.
Ambiyansı berbat eden tek unsur, Akmerkez’in klasik AVM aydınlatmasının içeriye süzülmesi...
Onu da affeder ve bahçesinin açılacağı günleri beklerse günümüz moderni, Brasserie Cognac iyi bir buluşma noktası olabilir.
Serafina’yı ise şimdilik es geçelim, nasıl olsa şehrin her yeri İtalyan mutfağına boğulmuş durumda.
Size şimdilik bu Fransız sığınağı yeter.
* BELKİ ŞEHRE HAVALI BİR OTEL GELİR
Londra’da (artık sıkıcı olan Philippe Starck dizaynıyla) Sanderson, Miami’de Delano, New York’ta (o daracık odalı) Hudson, Los Angeles’da Mondrian ve şimdi de İstanbul Karaköy’de 10 Karaköy...
Dünyanın önemli butik otel zincirlerinden Morgans’ın otelleri bunlar.
Sonuncusu en yeni otelleri tabii ki.
Ayrıca İstanbul için bir ilk.
Çünkü Morgans grubu buradaki pazara ilk kez dalıyor.
Grubun lokasyon tercihi akıllıca. Nitekim otel yapılan bina, 19. yüzyılda hastane olarak kullanılan Büyük Balıklı Han.
Mimar Sinan Kafadar tarafından yenilenen otel dışardan bakınca öyle alımlı ki, içini merak ediyorsun.
Hemen giriş katta ise Rudolf var. Ayrı kapılardan girilen barı ve restoranıyla...
22 yıldır Türkiye’de yaşayan ve kendi restoranını açan ilk yabancı şef olan Rudolf Van Nunen’in restoranında yemek yemişliğim yok.
Ama barında takıldım, hoştu. Sadece insan lazım.
Yeni açıldığı için henüz kimselerin haberi yok tabii.
Malum, her yeri güzelleştiren son tahlilde insan faktörü...
İSTANBUL mekan Top 10 (15-22 kasım tarihleri arası)
1. Yeni Lokanta / Beyoğlu (1)
2. Fenix / Etiler (4)
3. Pizza Emirgan (Gizli Kalsın) / Emirgan (3)
4. Colonie / Karaköy (5)
5. Ulus 29 / Ulus (2)
6. Pop Cocktail / Nişantaşı (6)
7. Lucca / Bebek (8)
8. Raw / Karaköy (9)
9. Brasserie Cognac / Etiler (-)
10. Corridor / Nişantaşı (7)
Paylaş