Paylaş
İki tanesini bugün köşeye post-it’ledim. Yanıtlarını da verdim tabii, buyrunuz...
MAIL 1: AMERİKA’YA GİTMEK ZORUNDA KALABİLİRSİN!
“Her gün senin yazına şöyle bir göz gezdiririm, ilgimi çeken başlıkları okurum... Bugün dikkatimi çeken seçimle ilgili yazındı...
Hayal kırıklığına uğradım, şaşırdım. Bu şeçimi bu kadar basite indirgemen aslında beni endişelendirdi. Yazının afişlerle, o çirkin koca bıyıklı adamların makyajlı, gülünç resimleriyle ilgili kısmı süper. Bir de sonrasında bu göz ve çevre kirliliğinden nasıl kurtulacağımız konusunda hemfikiriz.
Ama senden bu kadar apolitik bir yazı beklemezdim.
Çoğu insanın sahip olamadığı bir güce sahipsin. Biraz daha duyarlı olmanı beklerdim. En azından küçük bir Atatürkçülük mesajıyla bitirmeni.
Belki seni okuyan gençlerin birkaçına aslında seçimin ne kadar önemli olduğunu, herkesin oy kullanması gerektiğini, bunun insanın en büyük sorumluluklarından biri olduğunu empoze etmeni beklerdim.
Bu seçimleri bu kadar basite indirgersek, birkaç seneye film festivallerine Amerika’da katılmak zorunda kalabilirsin. Bir sığınmacı olarak.” (Müge)
YANIT: MATRIX FİLMİ GİBİYİZ
Basite indirgemiyorum ama ben dahil birçok insanın da bıktığını biliyorum, gözlemliyorum. Bu kimsenin oy vermemesi/vermeyeceği anlamına da gelmiyor.
Hatta naçizane tahminim, bu seçimde oy kullanma yüzdesi de artacak. Ama bu köşe (yaz köşesi) şu tür vatandaşlık mesajlarının yeri değil:
Oy kullanın, bilinçli olun, Atatürk’e sahip çıkın, şuna sahip çıkmayın gibi gibi...
Oldum olası mesaj sevmem, o tip yazıların okuru hafife aldığını, aptal yerine koyduğunu düşünürüm. Beni okuyanın da bunları sevmeyeceğini sanıyorum. “Seçsek de bitse” demem ondan.
Yıllardır her yerel-genel seçimimiz aslında “karanlık-aydınlık” arasında seçim yapmakla geçiyor.
Bence bu bir kısırdöngü. Olay Matrix filmine döndü.
Filmdeki gibi, hangi hapı yutarsak yutalım, sonuç az çok aynı gibi geliyor.
Bu durumda hapı yutan biz oluyoruz.
MAIL 2: AYNI TAS AYNI HAMAM DEVAM EDECEĞİZ!
“Seçimlerde çok seslilik olsa, herkes birilerinin gücünü azaltma derdi olmadan görüşüne inandığı partiye oy verebilse, seçimler gerçekten de önemli olabilirdi. Fakat şu anda kötünün iyisini seçme derdinde olan ve birbirinden vizyonsuz ve yaratıcılıktan uzak kampanyalardan canı iyice sıkılan halk, bitse de gitsek moduna bence seneler önce girdi.
Etrafta ses kirliliği yaratmaktan başka işe yaramayan seçim minibüsleri, birbirinden ayırt etmenin imkansız olduğu tuhaf bayraklar...
Herkes hangi partinin ne görüşü savunduğunu, neyi vaat ettiğini bilmeden, bol photoshop’lu vesikalıklara bakıp oy verecek herhalde.
Bu durumda film festivali bana da çekici gelebilir açıkçası. Nasılsa kim seçilirse seçilsin senaryo aynı, aynı tas aynı hamam devam edeceğiz. En azından yaratıcı filmler izler kendi vizyonumuzu geliştiririz, kimbilir belki ilerde bu edindiğimiz kültürle politikaya bile atılabiliriz”. (Merve)
YANIT: Ne diyeyim ki size, çok doğru. şarkıdaki gibi: Aynen öyle, aynen öyleee!
N’olmuş?
Duman iki ayrı albüm çıkarmış aynı anda. Her ikisinde de yepyeni, toplam 20 şarkı var. Bir yandan bu kriz ortamında, şarkıların çarçabuk tüketildiği bir dönemde (rock, pop fark etmez oldu) bu bir cesaret. Bir yandan da alıcı için (özellikle de arşivciler) tuhaf bir durum. ıki CD’yi aynı kutu içine koyup satabilirlerdi pekala. Ne bileyim, daha pratik olurdu.
Nu Pera içindeki Nu Club yine yeniden açılmış. Bu cuma ve cumartesi açık olacakmış. Orada dans etmeyi özleyenlere duyurulur.
The Marmara Kitchenette’in yanına açılan Starbucks ortalığı hayli germiş. Kitchenette’çiler bu durumdan pek hoşnut kalmamış. Kahve müşterilerinin oraya kayacağını düşünmüşler. Öyle ki, bu hoşnutsuzluğu bitmek üzere olan Starbucks kahvenizle kazara içeri girdiğinizde bile gösteriyorlar, “Onu hemen atmak zorundayız” diye.
Paylaş