Romantik cumartesi notları

Trafik dolayısıyla saatlerce arabanın içinde kalmak feci bir şey. Acıkıyorsun, çişin gelebiliyor, yürümek istiyorsun, her yanın ağrıyor, filan.

Bir arkadaşım bunu çok sık yaşamaya başlayınca "önlem paketi" geliştirmiş. Bir kere arabasında artık mutlaka yedek bir sandviç bulunduruyormuş. İçecek fazla içmiyormuş, malum çişinin gelmesinden endişe ediyor. Ama ilerleyen günlerde arabaya bir adet "idrar şişesi" bile koyabilirmiş. Bir de bazı taksilerde görüp özendiği DVD’lerden taktırmak istiyormuş arabasına.

"Habire cep telefonundan onu bunu arayıp zaman öldürmektense bu daha faydalı, Lost’un eski sezonlarını izler dururum" diyor. Böyle işte, artık araba içi yaşamlar var, mecburiyetten.

Yakında şu da olabilir hani: "Alo canım, ben şu anda Levent’teyim. Kilitlendik burada. E, gel arabaya görüşelim, hem kaç gündür görüşemiyoruz. Gelirken Starbucks’tan da bi kahve alıver".

n Dönüp dönüp okuduğum kitaplardan biridir Frederic Beigbeder’in "Romantik Egoist"i. Hem yazarın tuttuğu günlük sayesinde tüm Avrupa kentlerini (İstanbul’a da uğruyor) gezmiş oluyorsunuz bir çırpıda hem de bazı şık cümleler var ki, alıntılamamak imkansız. Mesela şu: "Hayat nedir? Bu soruya yanıt vermek için yapılan uzun bir brainstorming (beyin fırtınası)". (Sayfa 253)

DANS AÇILIYOR, KAKTÜS TAŞINIYOR

n Evet gece hayatındaki durgunluk haftaya bitiyor. Bayramın ilk günü Dans açılıyor. Yaz başı geçtikleri geniş/ferah yeni yerde olacak kışlık Dans. Yine aynı kapıdan girilecek mekana. Yazın gidenler bilir, bembeyazdı içerisi. Bu kez simsiyah olmuş. Dekorasyonu Lal Feray’ın tasarımcı sevgilisi Deniz Duru yapmış. Şık/sigara dumanı az ve iyi müzik çalan bir kulüpte dans etmeyi özleyen, Dans’ta olsun önümüzdeki cuma.

n Leyla, Cihangir’deki yerini terk edip Tünel’deki Caffehaus’un yerine konuşlanınca daha sessiz sakin bir mekan olmuş. Neydi o Cihangir’deki mekanın uğultusu? Bu yeni Leyla’yı daha çok sevdim ben.

n Ve meşhur Kaktüs, Beyoğlu’ndaki mekanını pek yakında terk edip Cihangir Caddesi’ndeki yeni ve daha geniş yerine taşınacak. Müdavimlerinin zaten ağırlıklı olarak bu semtte oturduğu düşünülürse akıllıca, hatta gecikmiş bir karar.

EMEL’İN KABARESİ

n Frederic’in kitabında Türk kadınlarıyla ilgili bir kuple(cik) bölüm var. Aynen aktarıyorum:

"Türk kadınlarının fazla köfte yememesi gerekiyor, yoksa Marmara Boğazı kadar genişliyorlar".

(Sayfa 266)

n Emel Müftüoğlu gerçekten matrak kadınmış. Geçen gün Al-Jamal’de tanıştık. Bir tane kabare hazırlıyormuş Cahide’ye. İzel ve Salkım Hanım’la beraber. "Salkım Hanım kötü kadını mı oynayacak" dedim, "Evet" dedi Emel, "Kendi durumuyla dalga geçecek". Bakalım nasıl olacak? Bu arada Emel, o günde söylediğim gibi, televizyona yapsana bu projeyi. Okan’ı da (Bayülgen) ikna edersen yönetmenliğe, süper olur...

n İki hafta önce yine cumartesi yazdığım bir yazı vardı, "Bir Günüm Nasıl Geçiyor" diye. O kadar yazının altına not düşmelerime rağmen, şöyle diyenler ("Asistanını en uzak semtteki kahveciden latte aldırmaya gönderiyormuşsunu!) çıktı, çıkabiliyor yani. Pes...

n Notlara son nokta yine Frederic’in kitabından en bayıldığım diyalogla:

"Bekar bir erkeğin kendine sorduğu tek soru:

Bu gece kiminle yatacağım?

Evli bir erkeğin kendine sorduğu tek soru:

Bu öğleden sonra kiminle yatacağım?"

Müjde Ar’ın Fahriye Abla günleri

Hem Müjde Ar’ın kendisine hem de filmlerine (Teyzem, Asiye Nasıl Kurtulur ve Ah Belinda bir numaradır) bayılan biri olarak NTV’deki programı izlendi tabii neşeyle.

Tek başına olsa hani daha iyi olurmuş dedim tabii, bazen haince (kuzum bu Aysun Kayacı da ne az konuştu öyle).

Neyse, Müjde Ar’ın Fahriye Abla filmini bilirsiniz.

İşte o filmin Kasım 1984’te fotoromanı yayınlanmış Kelebek’te.

Yayınlanmadan önce de günlerce gümbür gümbür anons edilmiş "Fahriye Abla" fotoromanı.

İşte bu "hamamda çekilmiş" fotoğraf da o anonstan.

Deniyor ki: "Fahriye Abla’yı hamamda gördüler, Erzincanlıya istediler".

Gerisi, arkası yarın tabii...
Yazarın Tüm Yazıları