Paylaş
Bu hafta bir değişiklik olsun istedim. Ama bu değişikliği de planlamış değildim. Kendiliğinden oldu.
Biliyorum, aslında hiçbir şey kendiliğinden olmaz. Eğer oluyorsa bir şey, yine kendiniz istemişsinizdir. Çok mu karışık oldu? Ya da fazla mı spritüel koridorlarda dolaştım? Tamam, sadede geliyorum...
Buket Uzuner’le Akaretler’deki Pastarito’da buluştuk. Onunla en son görüşmemiz, dikkatli okurlar anımsayacaktır, geçen yaz mail aracılığıyla olmuştu. O seyahatteydi, ben de! Ben sıradan bir yerdeydim (Amsterdam), o ise adını ilk kez duyduğum bir yerde (Föhr Adası; Almanya ile Danimarka arasında bir ada).
Eh, o kadar fark olur. Ben seyahat etmeye (ruhen tabii) ilk onun kitaplarıyla başladım. “Bir Siyah Saçlı Kadının Gezi Notları”nı kim unutabilir? Ama kült kitabım “Balık ızlerinin Sesi”dir, üstüne tanımam.
Okuyan derdimi anlar; ki bugün bile BıS gibi bir kitap sürüklememiştir beni Türk romanları arasında. Hâlâ.
TESADÜFLER KİTABI
Ve işte Buket Uzuner, açık mavi çerçeveli gözlükleriyle karşımda. Hemen bir şeyler söylüyor. O da aç. Mozzerella-domates tabağı istiyor sadece. Ona yetiyor. Frankfurt’tan dönmüş yeni, orada Doğan Hızlan’la beraber yaşadıkları maceraları anlatıyor... Toplasan bu hikayeleri, ayrıca kitap olur. Orası ayrı.
Lakin ben de daldan dala atlıyorum. En çok da kafam şuna takılmış; “tesadüflere”. Bu konudaki deneyimlerimi aktarıyorum Uzuner’e. “şöyle oldu, böyle oldu” diyorum, “Tesadüf yok, bundan eminim, bir şekilde bunları yaşamamız isteniyor”.
Başkası bu muhabbeti duysa, “Bebeğim” der, “Siz kafayı mı yediniz?” Malum, alışmış insanlar genel geçer, geçer genel laflar etmeye.
Azıcık kulaç atmaya gelemiyorlar sohbet okyanusunda.
Neyse, dağılmayalım. Uzuner diyor ki, “Tesadüf diye bir şey yok, her şey matematiksel. Bunları yaşamayı çok istiyoruz ve yolumuzu bunlara düşürüyoruz”.
Bambaşka bir yerden giriyor olaya yani: Bilimsel!
Zaten onun en ilginç yanı bu. Öykülerini, romanlarını okuyorsunuz. Sanıyorsunuz ki, (yazar) fantezi dünyalarından hiç basmıyor ayağını yere. Ama yok, öyle şeyler söylüyor ki bazen, hep “bilimsel”.
Çünkü diyor, “bunun sebebi şu, şunun da sebebi bu”.
“Peki” diyorum, kalakalıyorum. Buket Uzuner beni hâlâ şaşırtmayı beceriyor. Moleskine defterindeki notlarına bakıyorum giderayak.
Nefis notlar. Yine tam kitap-lık. Ama ben bir adet “tesadüfler kitabı” istiyorum ondan. Resmen roman siparişi veriyorum.
Bilmem, umarım olur. Ayrılır-ken olacağını seziyorum. Yoksa bu sezgi de bilimsel mi?
Yeni Dubai : Antalya
Mardan Otel’in açılışı, yakın zamanda Dubai’de açılan Atlantis Oteli’nin açılışına benziyor. Oraya da çok sayıda yabancı ünlü konuk gelmişti. Ve Atlantis de Mardan gibi görkemli, ihtişamlı, çok para harcanan bir oteldi.
Antalya, yeni Dubai olma yolunda ilerliyor aslında.
Geçen yaz Belek’te açılan, havuzlarına altın döşenmiş Shine Otel de bu Dubai akımının habercisiydi nitekim.
Daha böyle çok otel açılacak yani.
“Dubaitalya” olacak Antalya: Gösterişli, pahalı ve Mardan Oteli’nin açılışıyla ilgili yabancı bir gazetenin yorumuyla, “yeni arsızlık merkezi”.
NOT: Bu arada bir kanalın ekonomi müdiresinin Mardan davetine katılıp sadece ve sadece “Sharon elbisemi beğendi, üzerime de iki kez su döküldü” diye yazması ne tuhaftı! Sharon da zevksizmiş yani, müdire kusura bakmasın. Çünkü elbise sıradan bir elbise. Düğüne gidersin bunu giyerek, ama açılışa asla!
Gürültücü cip!
Hıncal Uluç gibi yapacağım ve bir plaka vereceğim: 34 LEV 01.
Bu plakanın olduğu koca cip, önceki gece Abdi ıpekçi Caddesi’ni inletti resmen.
Durmadan kornaya basıyor, ani fren yapıyor, penceresinden çıkmış kafalar habire bağırıyor, “Sosyete sosyete çılgın mılgın sosyete” diye (niyeyse artık). Utansınlar diye herkes onlara bakıyor, ama nafile.
Yine kornaya basıyorlar, dat dat datttt! Ne zaman utanmayı öğreneceğiz acaba?
Yerli “Funny Games” mi?
Münevver cinayetinin hemen ertesinde yazmıştım, “Nedensiz, zevk alınmak için işlenmiş bir cinayet mi bu?” diye. Ve Michael Haneke’nin “Funny Games” filmini hatırlatmıştım. Eğer öyleyse, yani yazılan senaryolar gibi Cem ve etrafındakiler öldürmekten zevk aldılarsa, yerli “Funny Games” olayıyla karşı karşıyayız. Ürkütücü.
Paylaş