Paylaş
Bu yüzden sörfü, kasmayan ruh hali, bol yeşillikli/dalgalı, ayrıca sigarasız ve sportif ortamıyla aşırı steril bir “orada mutlu bir şehir var uzakta” yazısı/kafası geliyor, buyurunuz...
Mutluyuz, rahatız, kasmayız kafası
Sidney kafasının aslında özeti bu: Yarından endişe etmemek ve o anı rahat/mutlu yaşamak.
Bizim için inanması güç ama vaziyet böyle.
Misal: Şehrin bol gökdelenli merkezi fena halde New York’u anımsatsa da insanlar oradaki gibi telaşlı değil.
Hızlı adımlarla yürüyen pek az.
Sakin, tatlı, rahat ve salaşlar.
Gösteriş sıfır.
Buna rağmen en ciddi gazeteleri The Sydney Morning Herald’da yer alan bir haber beni hayal kırıklığına uğratmadı değil.
Habere göre ülke çapında intihar oranı geçen yıllara göre hayli artmış.
En çok da kadınlar intihar ediyormuş. İntihar ve Avustralya ikilisini bağdaştıramasam da, içeride durum farklı demek ki...
Bu arada Sidneyli dibine kadar sağlıklı!
Çünkü burada sigara içen
yok denecek kadar az.
Restoranların bahçesinde tüttürmeyi bırakın, mekan önünde bile sigara içmek yasak.
Ya bu yasaklardan ya da gerçekten hiç içmediklerinden kimsenin elinde sigara görmedim bir hafta boyunca.
Deniz havuzu kafası
Meşhur Bondi Beach’ten Bronte tarafına doğru harika bir okyanus kenarı yürüyüş parkuru var.
O parkur üzerinde ise iki adet büyük deniz havuzu. Kayalıklar içinde, okyanustan gelen dalgalarla oluşmuş...
Görüntüsü uzaktan muhteşem, ama içine girince “Eh işte” oluyorsun...
Rakı-çiğköfte kafası
Sidney’de meze yiyip rakı içeceğim aklıma gelmezdi.
Hele çiğ köfte bulmayı hiç beklemezdim.
Tüm bunların müsebbibi şehrin en önde gelen şeflerinden biri olmayı başarmış Somer Sivrioğlu.
Balmain tarafında sekiz yıl önce açtığı Efendy adlı restoranı çok popüler olan Sivrioğlu, yeni bir mekan daha açmış: Anason.
Tahmin edileceği üzere bir modern mezeci. Çiğköfteyi de orada yedim.
Ne diyeyim, Türklerden korkunuz!
Gece sonunda çorbacı değil ıstakoz kafası
Bizde nasıl gece hayatı müdavimi sabaha karşı çorbacıya gider.
Burada adet şöyle:
Deniz ürünleri restoranına gidip ıstakozdu, balıktı, ahtapottu; artık ne varsa yeniliyor!
Golden Century adlı restoranları gece 04.00’e kadar açık ve barlardan kopup gelenler orada geceyi noktalıyor.
Gizli bar kafası
Sidney’de gece hayatı öyle çok bomba filan değil. Eğlence hayatı daha çok gizli barlarda.
Bizdeki Pizza Emirgan/Gizli Kalsın gibi penceresiz, yerin altında bar hayli fazla.
Oraları keşfetmek gerekiyor.
Daha önceki seyahatlerimin de ‘yeme-içme atlası’nı çıkarıp bana büyük kolaylık sağlayan Jabiroo’cular sağ olsun, sayelerinde o barların en iyilerine dadandım:
Mr. Wong adlı Çin restoranının altındaki Palmer&Co’ya, Frankie’s’e, Barber Shop ve Lobos’a...
Sörf kafası
Hayır, şehrin içinde sörf tahtalarıyla dolaşanlar yok.
Ama şehir merkezine 15 dakika uzaklıktaki Bondi Beach tarafına gittiğinizde sörfçü cennetinin ve okyanus dalgalarının ortasına düşüyorsunuz.
Aynı şekilde meşhur Manly tarafına gittiğinizde de...
Benim favorim ise irili ufaklı barlarla Avustralya’nın en iyi pizzacısı Hugos’u barındıran Manly oldu.
‘Her saat koşmalı’ kafası
Koşucu yazarımız Yonca’yı (Tokbaş) Sidney’e taşınması için teşvik etmek istiyorum. Çünkü bu şehirde insanlar sabah-öğle-akşam, neredeyse buldukları her yerde koşuyorlar.
Onları göre göre gaza geldim.
Sabahları şehrin göbeğindeki The Royal Botanic Garden’da koştum durdum. Koşarken de “Bu kadar büyük alan İstanbul’da olsaydı kesin sıra sıra rezidans ile kaplanmıştı” diye iç geçirdim.
Köprüye tırmanma kafası
Özellikle bir feribota (aslında bayağı bizim vapurların aynısı) bindiğiniz zaman bu şehir İstanbul’u çok fazla andırıyor.
Feribotun peşinde martılar, karşı kıyıya şöyle bir bakınca kendini bir an Anadolu Yakası’na doğru yol alıyormuş gibi hissetmeler...
Bu İstanbul kafasından çıkmanızı sağlayan şey ise Harbour Köprüsü!
Boğaziçi Köprüsü’yle hiç akraba değil.
Dahası, bu köprünün demir gövdesine tırmanma turları yapılıyor.
Üç saat süren bu tırmanma hayli maliyetli, kişi başı yaklaşık 300 Avustralya doları.
Elbette tırmanırken emniyet kemerleriyle sabitliyorlar sizi.
‘Peki ama çok uzak değil mi’ kafası
Valla her şey zihinde bitiyor.
“Çok uzak, onca saat nasıl uçacağım” diye tırnaklarınızı yiyip bitirirseniz, kendinize daha çok işkence etmiş oluyorsunuz.
Ben önce İstanbul’dan Doha’ya uçtum Qatar Airways’le.
Dört saatlik uçuş İstanbul-İzmir uçuşu gibiydi, çabuk ve rahat geçti. Doha’da 1,5 saat bekledikten sonra yine Qatar’ın Sidney uçağına bindim.
O da yaklaşık 14 saat sürdü. Böylece toplamda 18 saat uçmuş oldum.
Uçakta uyumayı becerebildiğimden inince Sidney saatine de uyum sağladım.
Paylaş