Paylaş
Porno film çekilmesine izin verdikleri için.
İyi mi oldu? Elbette hayır. Bilgi bunca zaman özenle inşa ettiği “özgürlükçü üniversite” imajını yerle bir etti. Bu krizi iyi yönetemedi.
Bu olayın kendisi de bir TEZ konusu oldu, orası kesin.
Bunu da bir başka Bilgi öğrencisi inceler, kim bilir...
Neyse. pazartesi günkü yazıda sormuştum; diğer üniversitelerde böyle bir özgürlük olabilir mi, sinema-TV bölümlerinde okuyanlar çektikleri kısa filmlerin içeriğinde ne kadar özgürler diye?
Gelen yanıtlardan birkaç tanesini seçtim.
O maillere geçmeden önce: Okuldayken çektiğim kısa filmi evde buldum! “Reenkarnasyon”u anlatan bir film çektik demiştim ya. Aslında biz de az değilmişiz, başroldeki arkadaşımızı konu icabı anadan üryan soymuşuz hani. Üniversiteli olmak böyle bir şey işte, kızmayınız efendiler...
ÖZGÜRLÜK ÜNİVERSİTEYE GÖRE DEĞİŞİR!
“Zordur kısaları çekerken içerikte özgür olmak. Aslında bir devlet üniversitesinde kısanın kendisini çekmek zordur!
Baba parasıyla aldığınız bir kameranız yoksa, okulun size sunduğu olanaklar ortadadır. Önce teknisyenlerden kamera almak için sıraya girersiniz.
Diyelim ki kamerayı aldınız. En kısa sürede filminizi çekmeniz gerekir. Çünkü teknisyen iki, üç gün içinde kamerayı getirmenizi bekler. Götürmezseniz bir daha kısa çekmek için kamera almayı çook beklersiniz...
Hangi üniversitede olduğunuza bağlı olarak da özgürlük alanınız genişleyebilir. Mesela Bilgi’de okuyan arkadaş en azından proje olarak ortaya koyup fikrini çekebilir, hocasından da D alır. Ama bir de Gazi Üniversitesi’ne gelin ve ortaya bir porno projesi koyup çekmeye çalışın!” (Melahat)
ÇOCUK TECAVÜZÜ KONUSU SAKINCALI BULUNDU
“Aydın Üniversitesi’nde Radyo-TV Programcılığı bölümünü okudum. Biz de kısa film çektik. Hiçbir şekilde siyasi içerik, pornografik unsur içermemesi şartı konulmuştu.
Biz de hepsine uyduğumuzu zannederek çocuk tecavüzüyle alakalı bir film çekmiştik. Ama hoca kabul etmedi! Tekrar kısa film çektik. Bu kez de Arabistan’la alakalıydı ve Arap ülkesi veto ederse diye kabul edilmemişti!
Şimdi Bilgi’deki haberi okuyorum da; okuldan okula, hocadan hocaya ne çok fark varmış. Porno çok mu doğru, çok mu gerekli, bu da tartışılır.
Ama öğrencilerin özgür ve cool oldukları su götürmez bir gerçek.” (Bihter)
HAYIR, OKULDA
ÖZGÜRSÜN! AMA...
“Ben üniversite son sınıftayken ‘Endoplazmik Retikulum/Hadi Yürü Ya Kulum’ isimli bir kısa film çekmiştim. Bir ateist, bir deist ve bir imamın aynı gün farklı yerlerde ölümlerinin ardından, cennet/cehennem kapısında meleklerle diyaloglarını konu alan bir filmdi. Projeyi teslim ettikten sonra filmi aynı anda internete de koydum. Tepki nasıl olacak diye...
Aldığım not 70’di. Olabilir... Ama aynı anda internette insanların ‘kafirler’, ‘sizin gibiler yüzünden bu memleket böyle’ ifadeleri beni düşündürdü. Demek istediğim şu: Okulda, herşeyi çekip yazabilirsin, ÖZGÜRSÜN, ama değerlendirme her zaman bir GENELE göre yapılır.” (Pelin)
Elton ve David’in bebeği
Elton John-David Furnish çifti taşıyıcı anneden bebek sahibi oldular.
Yaptıkları yeni bir şey değil. Parası olan eşcinsel çiftler hali hazırda bu yöntemle çocuk sahibi oluyorlar. Hatta en son Ricky Martin de olmuştu.
Ama Elton John’la beraber bu konu yeniden popüler oldu.
Ve aklıma şu sorular geldi:
Doğan çocuğun “babası” olarak Elton John, “annesi” olarak da David Furnish yazılmış.
Yani işlemler hâlâ bildik, heteroseksüel aile yapısı üzerinden yapılıyor. Artık bunun değişmesi gerekmiyor mu?
Anne ve baba diye rol dağılımı yapılmak zorunda mı?
Şuna sadece “ebeveyn 1” ve “ebeveyn 2” denilse? Fazla mı ruhsuz olur? Aslında bu konu epeydir İngiltere’nin gündeminde.
Çocuk sahibi olan eşcinsel çift sayısı artınca doğum sertikasında “anne” ve “baba” ibaresi yerine “ebeveyn” yazılması hayli konuşulmuş ve tartışılmıştı. Ama hâlâ bu konuya temkinli yaklaşıyorlar.
Doğacak çocuk için çiftlerden sadece birinin spermi kullanıldığına göre bu seçim nasıl ve neye göre yapıldı, onu da merak ettim. Sağlık kriterleri mi gözönünde tutuldu yoksa “ünlü ve başarılı kişinin” spermi daha iyidir denilip Elton John’unki mi kullanıldı?
Burada asıl ilgi çekici olan ve göz ardı edilen “taşıyıcı anne”nin ruh hali... Gizli kalmayı, çocuğu(nu) belki bir daha hiç görmemeyi nasıl kabul ediyor taşıyıcı anne(ler)? Ve insan sırf para uğruna böyle bir şeyi nasıl yapar? Evet, fena halde merak ettim. Bir taşıyıcı anne bulsam hemen soracağım bunu.
Zeynep’in ardından
Onu Vatan Gazetesi’nde çalışırken tanımıştım. Epeydir görmüyordum. Yılbaşı günü bize veda etti Zeynep Aşıklar. 38’inde. İki ayda olup bitmiş her şey. Çok çabuk. Kimse anlamadan. Kansermiş.
Genç ölümler daha bir sarsıyor orası gerçek.
Kısa bir mola
Evet, çok kısa bir ara. Baktım, beş buçuk yıldır harala gürele yazmaktayım.
Bir-iki gün haricinde pek az ara vermişim. Biraz izin yapma zamanı. Üstelik bu hayırlara vesile bir izin: Epeydir üzerinde uğraştığım kitabın son rötuşları için... Pazartesi görüşmek üzere!
Paylaş