Paylaş
Ve o taş toprak arasına serpilmiş küçük beyaz evler...
Böyle kuşbakışı seyreyleyince ilk başta, “Bu mudur yahu Mikonos?” diyebilirsin yüksek ihtimal.
Ama işte dağı taşı geç. Mikonos’un olayı eğlencesi, herkesi özgür bırakması ve kendini olduğu gibi koruması.
ÇÜNKÜ KORUYORLAR...
Evet, hiçbir şey değişmiyor Mikonos’ta. Beş yıl önce geldiğimde nasılsa yine her şey aynı.
Büyük bir otel inşaatı yapılıp doku bozulmamış ya da küçük şehir merkezindeki kafelerin masa ve sandalyeleri yenilenmemiş. Hatta Paradise Plajı’ndaki
akşamüstü partilerinde çalışan dazlak çocuk hâlâ aynı filli slip mayosunu sallandırıyor kızlara/oğlanlara...
Adada sadece ve sadece yerdeki taşların beyaz boyası yenileniyor. O da kirli görünmesin diye...
Hemen diyebilirsiniz ki, “Ama adamlar krizde! Ondandır”.
Ben de size derim ki “alakası yok.” Böyle korumasalar, olduğu gibi bırakmasalar, sürekli yapıp bozsalar, merkeze oteller kondursalar en afilisinden, Mikonos
denen şey Mikonos olmaz.
Bizim bir türlü anlayamadığımız, daha doğrusu anlamak istemediğimiz şey bu zaten.
ÇÜNKÜ ÖZGÜRLÜK VAR...
Evet, herkesi özgür bırakıyor Mikonos. Çocuklu aileyi de gay çifti de... Mesela upuzun bir plaj var. Herkes iç içe burada.
Çocuklu ailenin yanında aynı şezlonga uzanıp birbirine sarılmış gay çifti de görebilirsin.
Dahası, plajın son noktasına gittiğinde çırılçıplak güneşlenenleri.
Aslında bu kendiliğinden oluşmuş bir gizli kural.
Kimse sana “plajın sonuna git, ancak orada çıplak güneşlenebilirsin” demiyor.
İstersen herkesin ortasında da pekala çıkarabilirsin mayonu/bikinini.
Ama işte yoğunluk o son noktada. Trenin son vagonu gibi.
Bizde asla olamayacak, bir gün kazara olsa bile Türkler’in Türkler yanında “çıplak” görünmek istemeyeceği, dolayısıyla o plaja girmekten kaçınacağı bir gerçek...
ÇÜNKÜ EĞLENCELİ VE PAHALI DEĞİL...
Evet, Mikonos eğlenceli. Çünkü pahalı değil. Eğlenmek için çok paralı olman gerekmiyor. Bir plaj partisinde canın şampanya mı çekti? 110 euro’ya Moet
Chandon şişesi açtırabilirsin. Hani en pahalısı bu. Bodrum’da, Çeşme’de bu fiyata Moet açtırman mümkün değil.
Sadece içkinin çok fahiş fiyatlarda olmaması da değil, Mikonos’ta her türlü eğlence mevcut. Akşamüstü plaj partisine gidip kötü elektronik müziklerle manasızca tepinebilir ya da geceyi bekleyip Sven Wath ya da David Guetta gibi DJ’lerin çaldığı kulüplerde daha nitelikli zıplayabilirsin.
Bunlar canını çekmediyse tavernaya gidersin. Olmadı lüks ya da salaş bir restoranda yemeğini yiyip erkenden uyuyabilirsin. Bizim Bodrum’da ya da Çeşme’de hepsine aynı anda, çok fahiş olmayan fiyatlarla ulaşman maalesef mümkün değildir.
VE SONUÇ...
Hani hep denir ya, “kupkuru Yunan adasına bu kadar turist geliyor, bizim Bodrum da pekala Mikonos olabilir, fırsatı kaçırıyoruz” diye... Gel gör ki o kupkuru ada saydığım sebeplerden dolayı Mikonos olmuş.
Turist de bunu bildiği için geliyor ve orayı sahipleniyor.
Bodrum ise bu haliyle üç-beş mekanda bile bile kazıklanmayı tercih eden İstanbullu zenginlere hitap ediyor. Sadece.
Mikonos’ta bunları yapmalı
* İlla motosiklet kiralayarak ya da taksiyle değil, yetmişli yıllardan kalma eski otobüslerle yapılan ağır aksak bir yolculukla Paradise plajındaki akşamüstü partisine gitmeli. Buradaki partiden sıkılırsan da Super Paradise plajındaki akşamüstü partisine. Oraya da tekne seferi mevcut.
* Unutmadan, aynı tekne seferi Super Paradise’dan sonra Elia’ya da uğruyor. Ama Elia’da parti marti yok. Lakin denizi on numara. Soyunup dökünmek istiyor ya da çıplak vücut görmekten haz alıyorsan Elia yine biçilmiş kaftan. Olmadı, Kahlua Plajı da aklında olsun.
* “Akşamüstü partilemek bana göre değil” diyorsan, şehrin Little Venice mahallesine gitmeli. Denize karşı kafelerden birine (ya Semeli ya da Galleraki’ye) oturup beyaz şarap yudumlamalı. Çünkü günbatımı burada nefis.
Güneş batınca herkes alkışlıyor bu arada. Manasız bir gelenek, ama ayak uydur boşver.
* Yemek için Nikos’a, Oasis’e gitmeli. Açıkhava sineması için Cine Manto’ya, kahvaltı için Café Suisse’e...
* Gece sapıtmak için ise Cavo Paradiso’ya veyahut Space’e...
Paylaş