Paylaş
Yüz yıllar öncesinden kalma dar sokaklarda tek tük insan var. Saat daha çok erken.
Sabahın 11’i filan. Dışarıdan pek hoş görünen bir restorana dalıyorum. Bu saatte açık mı değil mi bilmiyorum.
Açıkmış, ama servis henüz başlamadığı için bara geçebileceğimi söylüyorlar.
Bar mı? Bu saatte? Restoranın arka tarafından dolanınca küçücük, nefis bir bar çıkıyor karşıma. Şaka gibi bir yer!
Her yerde bin türlü detay, bin çeşit incik boncuk, dekorasyon...
Yüzlerce şarap şişesi barın raflarda yan yana dizilmiş.
Şişelerin altında ise dantelli örtüler var!
Evet, basbayağı beyaz dantelli örtü. Annelerimizin plazma zamanı öncesi televizyonun üzerine örttüklerinden hani.
“Şarap ve dantel, nasıl yani?” diye düşünüp dururken anlıyorum. Burası bir kadın işletmesi.
Garsonu kadın. İşletmecisi kadın.
Ve işte sürpriz, barın arkasına geçen 70 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim, ama enerjisi hâlâ zıpkın gibi teyze de yılın en tatlı barmaid’i!
Burası neresi mi? Keşke Türkiye’de olsaydı.
Burası Milano’ya 40 kilometre uzaklıktaki Bergamo’nun eski şehir kısmı. Mekanın adı ise Vineria Cozzi.
Sonuç? Vineria Cozzi’den çıktığımda “Keşke Türkiye’de olsaydı” cümlesinden vazgeçiyorum.
Çünkü Alaçatı’daki Asma Yaprağı aklıma geliyor.
Sonra Su’dan. Bizde de var yani, tam anlamıyla kadınların yön verdiği, işlettiği mekanlar.
Sadece yazlık yerlerde değil üstelik.
Pek yakında yayınlanacak Türkiye Nasıl Eğleniyor dizisi için Anadolu’yu dolaşırken de çıktı karşıma kadın işletmeciler.
Klişe bitireceğim ama olsun: Kadınların elinin değdiği her yer, her mekan daha bir karakterli oluyor.
O erkek şefin restoranında yemek yerken
Michelin yıldızlı restoranlar beni ürkütür.
Hem aç kalma endişesi hem de bu yıldızlı mekanların fazla kasıntı olma ihtimali yüzünden bünyeyi bir sıkıntı sarar. Bergamo’ya yakın mesafedeki üç Michelin yıldızlı Da Vittorio ise bu sıkıntıları alaşağı eden bir yer.
Bir kere şef, yani Enrico Cerea o bildik yıldızlı şefler gibi snob değil. Mütevazı ve samimi. Yakınları ona Chicco diye sesleniyormuş. Siz öyle seslendiğinizde de itiraz etmiyor.
Chicco aşağı Chicco yukarı...
Peki ya yemekler? Aç kalmıyor, tam aksine tıka basa doyuyorsunuz.
Çünkü yemekler laboratuvardan çıkmış gibi deneysel değil.
Yenilesi ve dibine kadar leziz. Cerea babasından öğrendiklerini biraz yenilemiş ama çok da uçmamış.
Zaten stilini, “doyumsuz bir bolluk” olarak tanımlıyor. Laf ola bir tanım değil, hakkını veriyor.
Ve şimdi ‘Chicco’ Enrico Cerea İstanbul’a da geliyor.
Beşiktaş’taki Four Seasons Otel’in restoranı Aqua’da yemek yapmak üzere. Chicco’nun yemek yapacağı tarihler kısıtlı: 18-23 Şubat. Sadece tarih değil, masalar da kısıtlı. Çünkü Enrico bir gecede 60-70’den fazla kişiye yemek yapmak istemiyormuş.
Erkeğin prensiplisi, prensibin karakterlisi de böyle oluyor işte...
Paylaş