Paylaş
Şort giydi diye otobüsteki kadına uçan tekme atan Abdullah Çakıroğlu’nun emniyetten çıkarken yüzüne oturan o gevşek gülüşten bahsediyorum.
Aynı gülüş, modellik yarışmasına katılan Ecem Uzgör hakkında hakarete varan şeyler yazabilen sosyal medya delikanlılarının “çok esprili” olduğunu düşündükleri cinsiyetçi kelimelerinin arkasında da gizli.
Ya da bayram boyu “Recep İvedik” filmleri izleyenlerde (beşincisi geliyormuş, hayırlı olsun).
İşin fenası bu kıs kıs gülüş hep erkeklerin üzerine sinmiş gibi gözükse de, bazı kadınların ruhunda da var:
“O kız da otobüse şortla binmeseymiş canım” diyerek toplum hassasiyetleri simidine sarılıveren ya da Ecem Uzgör’e “Bu da çok çirkinmiş kız!” deyip mahalle dedikodusu sefilliğine bir anlık yenik düşüveren...
Kısacası o gülüş bu topluma sinmiş çoktan.
Sokağa çıktığımız andan itibaren bu gülüş hepimizi takipte.
Kolay kolay da bu cahil gülüşten kurtuluş yok.
Çünkü cesaretini içinden geçtiğimiz devrin umursamaz ikliminden alıyor.
Ne zaman ki şortlu kadınla aynı otobüste bulunan diğerleri (kadın, erkek fark etmez) olaya müdahale eder, başını öbür tarafa çevirmekten vazgeçip sesini o anda çıkarır: Belki o zaman bir umut ışığı...
Öbür türlü iş, “Çok tepki yağdı, tekrar gözaltına alalım şu adamı” olur ve bu devran da böyle devam eder.
Acı gerçek bu.
Masanın dekorunu alıp götürmek nedir
İstanbul sosyete ve magazin aleminin yakından bildiği bir popüler figür. İsmi lazım değil.
Bir markanın davetine katılıyor.
Davette yeniliyor içiliyor, marka tanıtımını yapıyor.
Davetin sonuna doğru herkes masadan bir bir ayrılmaya başlıyor.
Tam da “Görüşürüz canım”lar, “Bir kahve içelim”ler havada uçuşurken herkesin dikkati tekrar masaya yöneliyor.
Çünkü markanın masaya kurduğu o güne özel dekoru malum popüler figür bir bir toplamaya başlıyor!
Soruyorlar, “Ne yapıyorsun?” diye. Çok beğenmiş, evine koymak istiyormuş. Yanıt bu.
Yetmiyor, dışarıda bekleyen şoförünü çağırıp yardım istiyor.
Dekordaki objeleri şoförü arabaya bir bir taşıyor.
Davete katılan diğer kadınlar haliyle şaşkın.
Aylar önce yaşanmış bu olayı gecikmeli olarak duymuş bendeniz de onlar gibi şaşkın.
“Nasıl bir açgözlülüktür bu?” diye diye...
Mr. Robot nostaljisi
New York’ta beni en mutlu eden yer burasıydı, bu otopark. Çünkü “Mr. Robot”un bir bölümünde kafası karışık kahramanımız Elliot Alderson bir arabanın içinde uyanıyordu bu otoparkta.
Otoparkın önünden geçerken peşimde Tyrell Wellick varmış gibi hissettim.
Bir anlık paranoya...
Bu arada Elliot’ı canlandıran Rami Malek’in dizideki performansı sayesinde en iyi erkek oyuncu Emmy’sini almasına ayrıca çok sevindim. Hak etmişti.
Mısır doğumlu Amerikalı olan Rami’nin ödül konuşması da şahaneydi: “Sanırım hepimizin Elliot’la ortak noktaları var. Yaşadığımız dünyada çoğumuz sesimizi kaybetmişiz gibi hissediyoruz. Sanki devlet bizi incitmiyor, içinde yaşadığımız toplum bizi incitmiyormuş gibi...”
Başka biri söyleseydi...
Şu açıklamayı bir başka ünlü yapsa yadırganırdı:
“Kurban Bayramı’nda İtalya’ya alışverişe gittik. Çok ünlü bir markanın mağazasını boşalttım.
İki bavulla gittik, dokuz bavulla döndük. Ayakkabı, çanta ve elbiseye verdiğim parayla İstanbul’da 3+1 daire alınır.”
Açıklamayı yapan (Renkli Sayfalar’da) Demet Akalın.
Demet’in kendiliğinden, hesapsız kitapsız, pata küte sözlerine alışıldığı ve en baştan böyle sevildiği için kimse bu cümleleri yadırgamadı.
Ama yine de yurtdışı alışverişinden böyle taşkın bir şekilde bahsetmeye gerek var mıydı? Yoktu.
Galiba o alışverişin kendisi kadar o alışverişten başkalarına bahsediyor olmak da tatmin edici.
Hatta belki alışverişten daha da çok.
Paylaş