Paylaş
Peki oranın günlük yaşamına dair fikir edinmek için eldeki en iyi malzeme ne? Sinema.
Bu yüzden Suudi Arabistan’ın ilk kadın yönetmeni Haifaa Al-Mansour tarafından çekilmiş Wadjda’yı (Türkçe adı: Vecide) yeniden izledim.
2012 yapımı Wadjda aynı zamanda Suudi topraklarında çekilmiş ilk film.
Yönetmen zor şartlarda, çoğu zaman gizlice çekmiş sahneleri. Öyle ki, çekimler sırasında erkeklerden oluşan ekibiyle yan yana gelememiş, bir minibüsün arkasında çalışmış ve oyuncularıyla telsizle iletişim kurmuş!
İlginç ve de tuhaf olan, geçen yıllarda filmin bizzat Suudi yönetimi tarafından Oscar’da yarışması için gönderilmiş olması!
Çünkü filmin konusu küçük bir kızın ekseninde, ülkedeki kadınların nasıl hiçe sayıldığını, yasaklarla nasıl çıkmaza sokulduklarını anlatıyor.
BİZİM WADJDA: MUSTANG
Tam da Wadjda’yı yeniden izlerken Paris’te yaşayan Deniz Gamze Ergüven’in ilk uzun metrajı Mustang’in Fransa’nın Oscar adayı olduğu haberini okudum.
Aslında sürpriz değil; bu film Cannes’da ayakta alkışlanmış, başka festivallerde de ilgi görmüştü.
Bizim için ilginç olan filmin Türkiye’den bir hikâyeyi, tamamen Türkçe anlatması...
Dahası, Suudi Arabistan’ın Akademi’ye gönderdiği Wadjda’nın damarından ilerliyor Mustang!
Şöyle ki:
Erkeklerle sahilde oynadıkları bir oyunun kasaba halkının diline, “Bu ne edepsizlik! Erkeklerin enselerine sürtünmüşler” şeklinde dolanmasından sonra hayatları altüst olan beş kızkardeşin hikayesine odaklanıyor.
Yönetmen Ergüven’in, Hürriyet’ten Yenal Bilgici’ye dediği gibi, Fransa’nın filmini Oscar için seçmiş olması stratejik bir tercih, romantik değil.
Üzücü hadise şu: Mustang’in Oscar aday adaylığı için önce Türkiye’den başvuru yapması. Buradan red yanıtı gelince Fransa’nın filmi seçmesi...
Yani Mustang pekala bizim Wadjda’mız olabilirdi.
Tıpkı Almanya’nın Fatih Akın’a, İtalya’nın Ferzan Özpetek’e sahip çıkması gibi Fransa da Ergüven’e ve filmine sahip çıkmış.
NOT: Mustang’in önce filmekimi’nde gösterimi olacak. 23 ekimde ise vizyona girecek.
Zevk yok, ruh yok
Kabul edelim, bizde zevk yok.
Estetik bir göz ya da ruh da yok.
Yok da yok.
Acı misal 1: Bugünlerde Taksim Meydanı’nın kuru beton devrinden cilalı granit devrine geçişini izliyoruz. İtalya’daki küçük kasabaların küçük meydanları bile daha zevkli yapılmış zamanında. Maalesef.
Acı misal 2: Aspendos’un oturma kısımlarına yerleştirilen restorasyon ürünü beyaz mermerleri gördünüz mü? Orijinal merdivenlerle uzaktan yakından alakası yok.
Sarı dişlerin arasına yerleştirilmiş beyaz diş gibi sırıtıyorlar. Galiba, “en yenisi en temizi en gıcırı olsun” diye düşündüler, orijinaline benzemese de olur.
Çalışır durumdaki akıllı telefonun yerine yeni çıkan son model telefon alanların yeniliğe aç hevesleri gibi... Yazık, çok yazık olmuş Aspendos’a...
Sosyal hayat trafiğinde son durum
* Fenix yaz boyu kapalıydı. Bu gece kapılarını yeniden açıyor. Daha önce yazmıştım, işletme ortağı Aliye Turagay mekandan ayrıldı. Bu sezon sorumluluk Elvan Karakimseli’de olacak.
* Karaköy’deki Mitte yarın gece yapılacak açılış partisiyle beraber artık resmi olarak açılıyor.
* Karaköy’ün bir başka yenisi ise Goya.
Gittim, gördüm. Dışarıya taşan ve tüm sokağı inleten bam bam bir müzik, bu müzikte sohbet eden gayet hoş insanlar ve sıradan bir dekorasyon...
Henüz Goya’yı çözemedim.
Meryem Uzerli’nin en büyük hayali
InStyle Dergisi’ne söylemiş.
Uzerli’nin üç hayalinden biri Tarkan’la tanışmakmış.
Hani X bir yabancı ünlü dese anlarım, ama Tarkan’la tanışmayı gerçekten istese Meryem’in etrafındakiler çoktan tanıştırırdı diye düşünüyorum.
Dolayısıyla okuyunca, “Meryem’in hayali bu mu yani?” oldum.
Paylaş