Moda Haftası’na dair son şeyler

MEG RYAN YAZILIP ÇİZİLDİ DİYE SEVİNMEK...
Reklamın iyisi kötüsü olmaz diye bir klişe vardır.
İHKİB Başkanı Hikmet Tanrıverdi Meg Ryan’la ilgili eleştirileri yanıtlarken işte bu klişeyi haklı çıkarmış, şöyle diyor: “Meg Ryan’ın fuara ne katkısı olduğu soruluyor. Biz geçen ağustosta da moda fuarı düzenlemiştik. Ancak hiçbir köşe yazarı bahsetmemişti. Oysa şimdi Ryan sayesinde sadece magazin değil, tüm sayfalarda yer bulduk. Fuarımızın 10 milyon dolarlık reklamı oldu”.
Bu açıklamadan sonra neredeyse Meg Ryan’ın özellikle çadırdan kaçırıldığına inanacağım. Sırf bu skandal olayla moda haftası magazin sayfalarında daha fazla yer bulsun diye... Hani olur mu olur.
Madem böyle bir olay magazin sayfalarında çok yer buldu, tüm yazarlar bundan bahsedip organizasyonu yerin dibine vurdu diye seviniliyor.
Eh, insanın aklına da bu geliyor tabii: Özellikle yapıldığı/planlandığı...
Ayrıca sorun reklamsa, bu organizasyona dair yurtdışında çıkan yazıları/haberleri baz almak gerekmez mi? Bakalım oralarda ne yazıldı çizildi? Ya da yazıldı mı? Önemli olan o...
Yoksa biz burada yazıp durmuşuz kime ne? Kendi kendimize moda haftasının reklamını yapmanın bir faydası var mı? Çözebilen beri gelsin...

PARTİLER NASILDI?
Santralıstanbul içine kurulan çadırın hemen yanındaki Enerji Müzesi’nde yapıldı partilerin çoğu. Enerji Müzesi gotik, karanlık, tam partilemeye layık bir yer gerçekten. Ama Moda Haftası’nın “karma” topluluğu nedeniyle daha çok kokteyl kıvamında geçti partiler.
Bir yanda bazı üst düzey amcalar-teyzeler, diğer yanda moda-tasarım okuyan, Londra sokaklarındaki yaşdaşları gibi giyinmiş üniversiteli stil gençler...
Farklı uçlar, farklı dünyalar pek buluşamadı; o yüzden mekan güzel ama partiler sönüktü.
Şehrin içindeki tek parti ELLE Dergisi’nin W Otel’in lounge’unda verdiği parti oldu. Moda Haftası kapsamındaki parti aşırı kalabalıktı. Çoğunluk dışarıdaki terasta sigara sosyalleşmesindeydi. Ezel dizisinin starlarından biri de oradaydı.
Hayır, Ramiz Dayı değil. Cengiz’i oynayan Yiğit Özşener.
Bir de defileden hemen sonra yapılan bir parti vardı.
Hakan Yıldırım’ın “Dün” adlı defilesi sonrası garsonlar podyuma çıktı ve hemen orada kısa ama etkili bir “after party” yaşandı. Hiç kuşkusuz moda haftasının en mini ve en samimi partisi de bu oldu.

SIRADA BEKLEYEREK ALINDILAR...
ılk gün yapılan Arzu Kaprol defilesindeki itiş kakış, defile salonuna girmek için verilen alaturka mücadele sonraki günlerde yaşanmadı. Çünkü bu kez havaalanındaki check-in kuyrukları gibi kırmızı bantlarla davetliler zorla sıraya sokuldu. Çok da iyi oldu. En başta yapılması gereken buydu.

HATİCE GÖKÇE’NİN KARGALARI...
Hatice Gökçe’nin kargalardan ilham alarak oluşturduğu kadın ve erkek koleksiyonu iddialı ve teatral bir sunuma sahipti. Mankenlerin seyirciye dönüp ani bakışlar atmasına bayıldım. Tamam, hepsi beceremedi “karga bakışı” atmayı, ama çoğunluk başarılıydı. Ya kıyafetler? Eski pilotların ve binicilerin taktıkları arasında gidip gelen siyah, tüylü “karga” şapkaları sevdim.
Deri ceketlerdeki çeşit çeşit tasarım oynamalarını da...

Lost’un yeni sezonuna dair ilk şeyler

O tapınak Mayalar’ın yapılarını andırmıyor mu?
ıngilizce konuşmayı sevmeyen Uzakdoğulu bilge lider de kimdir?
Tapınaktaki insanların kıyafetleri Hindistan aşramlarında giyilen kıyafetlerden esinlenilmiş. Orada da insanlar böyle giyiniyor. Gönderme mi var acep?
Juliet gerçekten öldü mü? Hayır hayır, işte bunu kabul edemem. Dirilsin!
Juliet, “işe yaradı” derken ne demek istedi?
Denizin altındaki ada görüntüleri ne demek oluyor? Yoksa bomba gerçekten patladı ve ada denizin dibini boyladı mı?
Bu kez karakterlerin geçmiş ya da gelecek yaşamları, adadaki yaşamlarıyla paralel olarak verilmiyor. Peki bu kez verilen ne? Hangi yaşamları?
“Eğer o malum uçak kazası olmasaydı, işte böyle olurdu” olasılığını anlatan yaşamları mı? Galiba öyle. Yani kuantum fiziğinde hep bahsi geçen paralel evren olayı mı? Acaba nedir, nedir? Yoksa bu olasılık aslında dizinin finali mi? Kafam karıştı...
Tamam anlaşıldı. Bu sezon, şu siyah dumanla iyi adam gibi görünen Jacob ya da Jacob’ın tarafındakilerin mücadelesiyle geçecek. Ve öyle de son bulacak...
Yani sanırım. Artık bitsin bu Lost bilmecesi.
Her hafta kafalar karışsın karışsın, nereye kadar?

Denize akılan geceye dair şeyler

Hakkında yapılan eleştiriye dayanamayan ve bu yüzden de beni kara listeye alan mekanlar var. Dert değil, bu listelerde yer almak bir şeref. Yalaka değiliz sonuçta, evrenin geri kalanı gibi.
Neyse, bu mekanlardan birinde Deniz Seki’nin canlı performansı vardı.
Davet etti Deniz, kara listede olduğumu bile bile gittim. Çünkü o gece Deniz’in özel gecesiydi.
şöyle düşünün; arkadaşınızın doğum günü.
Hani o kadar önemli bir gece. Ne olursa olsun gitmek zorundasınız.
Sonuç? Elbette içeri alınmadım. Buna da alınmış filan değilim.
Sağlık olsun, deyip başka yere zıpladık yaklaşık 10 kişi. ılerleyen dakikalarda Deniz aradı. Performansı bitmiş, eve doğru gidiyormuş.
“Hadi eve gelin” dedi. Kalktık gittik ve kardeşi Serkan Seki’nin gitarı eşliğinde yeni şarkılarını söyledi Deniz.
Ne diyeyim? Çok şanslıyım...
Yazarın Tüm Yazıları