Mevzular arası trekking (Bayram özel-2)

* CİHANGİR DERYASI ÜZERİNE...
Cihangir’de yaşayan Vespa’lı oyuncu (evet, şahane bir Vespa motosikleti var) Akasya Asıltürkmen, semtiyle ilgili şahane tespitlerde bulunmuş.
İşte onlardan birkaçı:
1. Cihangir bir tadilatlar semtidir, o matkap artık herhangi bir ses gibi kanıksanır.
2. Dev kafe Cihangir’de ev bulmak ve sonra o evde rahat barınmak pek zordur. Bir daireye beş emlakçı bakar. Evler ise oturulacak gibi değildir.
3. Cihangir’de yaşamak, akvaryumda balık olmak gibidir. Sürekli gözler üzerinizdedir. Herkes sizin ne giydiğinizi, ne yaptığınızı dikizler.
4. Kafe, restoran gibi yerlerde öyle rahat rahat sohbet edemezsiniz. Yan masanın kulağı vardır!
Akasya’nın tespitleri o kadar yerinde ki...
Gerçekten Cihangir çoktandır dev bir kafe gibi. Adım başı bir kafe var.
Bunda kötü bir şey yok, elbette olsun kafeler. Ama nasıl başarıyorlarsa, hepsi birbirinin aynısı/kopyası. Eskiden Smyrna, Porte ve Leyla üçlüsü vardı.
Üçü de özgün, farklıydı. Derken Porte kapandı, Leyla’nın adı değişti Meyra oldu. Ve eski havası Deniz Türkali’den sonra kalmadı.
Smyrna ise hâlâ var. Ama eski çalışanları dört bir yana dağıldı ve Cihangir’in ilklerinden olan bu kafe sevimsiz, servisi berbat bir kafe halini aldı.
Ve Akasya’nın dediği gibi dikizleme/dinleme olayı...
Herkesin birbirini alenen ya da gizlice kestiği, yan masadan konuşmalara kulak kabarttığı Cihangir kafeleri hakikaten sinir bozucu.
İyiler, özgün olanlar yok mu aralarında? Elbette var.
White Mill, Jash ve küçücük de olsa Kort...

“JPEG ATTIM YALNIZLIĞA...”
* Son birkaç gündür elimde Kaan Sezyum’un kitabı var; “Oh Yes!”.
Sezyum, Penguen’de yazdığı yazıları derlemiş bu kitapta.
İyi ki böyle bir şey yapmış. İki-üç gündür orada burada tek başıma kitabı okurken koca bir kahkaha atıyorum, çevredekilerin “niye gülüyor bu manyak?” bakışlarına aldırmadan...
Kitapta çok matrak metinler var, ama onlardan parça parça örnek vermek imkansız. En iyisi birbirinden bağımsız matrak aforizmalara yer vermek. Buyrunuz/yamacıma sokulunuz:
“JPEG attım yalnızlığa bir network denizinde.”
“Aşkın kamburunu yazsam yeniden-Kuazimodo.”
“O bir Aborcindi, o bir vefasızdı.”
“Emesen diyorum, sabaha kadar emesen.”
“Duydum ki unutmuşsun Alien’ın rengini, duydum ki unutmuşsun Predator’ün belkemiğini.”
“Bu kafayla bir baltaya sap olamazsın, ama gün gelir sapın ucuna olursun USB.”

* “YAŞ KIRICILAR” ETRAFIMIZDA YAVRUCUM...
Eskiden, yani bir 20-30 yıl kadar önce filan, kimin kaç yaşında olduğunu kestirmek eminim daha kolaydı.
Çünkü herkes, fena bir klişe olan “yaşına göre yaşamak/davranmak/giyinmek” kuralını uyguladığı için 40’ındaki adam/kadın mesela, 70’indeymiş gibi görünürdü.
Ama heyhat, o günler geride kaldı. Artık kimse bu görünmez kurala takılmıyor.
40’ındaki kadın 20’likler gibi giyiniyor, onların dinlediği müziği dinleyebiliyor ya da işin özeti: O yaşın gerektirdiği gibi “ağır aksak” davranmıyor işte.
Bence iyi, bence hoş. Tamam, artık had safhada bir bakım da söz konusu.
Bakıyor insanlar kendilerine. Kişisel bakım/gelişim/erişim için zaman ayırıyorlar muhakkak.
Tom Cruise ya da Brad Pitt’e bakın mesela. Birine 48, diğerine 47 der misiniz?
Hadi onlar star, kıtar filan, ama etrafınızda da var artık böyle biyonik, yaşını asla göstermeyen/yaşına uygun yaşamayı reddedenler...
Onları asla bazıları gibi komik değil, aksine “canlı” buluyorum.
İnadına “yaş kırıcı” oldukları için...

* NEDEN ERKEN ÇIKTIN BRE YAZAR?
Bir okuyucum U2 konserine gidiş saatime ve de konserden erken çıkmama kafayı takmış ve mail’inde bana saydırmış da saydırmış.
“Sonuna kadar olmalıydınnn” diye diye...
Yahu konserin muhabiri değildim ki ben. O işi en güzel bizim Sinem Vural yapar, çok da güzel yaptı, öpüyorum kendisini buradan.
Öyle olsa, yani “bana git bu konseri izle ve yazzz” deseler elbette akşam 18.00 gibi en geç orada olmam lazımdı. Ve konserden en son çıkan olmalıydım.
Ama bile isteye “herkes gibi” trafiğe takıldım ve “herkes gibi” konser çıkışı trafiğe takılmamak için erken sıvıştım.
Böylece ortaya en reality şov izlenimler çıktı.
Ha sahnede Lady Gaga filan olsaydı ayrı, emin ol sonuna kadar beklerdim, trafiği filan takmazdım ey takıntılı okur.

* BİR ASLAN MİYAV DEDİ...
Dünkü Kelebek’te Emina’nın aslanlar gibi dev bir fotoğrafı, hemen Emina’nın topukluları altında ise Mustafa Sandal’ın bir minik fotoğrafı vardı.
Emina, “Musti dizide oynamamı istemedi” demiş.
Musti de, “Kadınlar kedi olmamızı istiyor”.
Şöyle bir bakınca fotoğraflara ve karı-kocanın karşılıklı/alt alta demeçlerine: Emina kazanmış görünüyor.
“Aslan” Mustafa’yı çoktan kedi yapmış, kendisi de çoktan “aslan” olmuş, kükrüyor.
Bu noktada Kayahan’ın (aka “BÜYÜK USTA”) o sürreal şarkısını hatırlayıp kederlenmek elzemdir: “Bir aslan miyav dedi, minik fare kükredi”.
Yazarın Tüm Yazıları