Paylaş
“Çünkü” diyor Sertab, “Kas olmayan birine kas yapmaz pilates.”
Ya Sertab pilatesi farklı biliyor ya da ben.
Pilates bal gibi kas olmayan birine kas yapar. Sadece bildiğimiz anlamda kasları şişirmez. Kasları içten çalıştırır. En çok da karın bölgesini.
Ayrıca sırt, bel, boyun bölgelerindeki rahatsızlıklara karşı -doğru yapılırsa tabii- koruyucu bir çalışmadır. Dahası, duruş bozukluğunu düzeltir pilates.
Daha sayayım mı?
POWER BALANCE BİLEKLİĞİ... En son teyzemin kolunda bile gördüm. “İyi geliyor” dedi. Bu tuhaf bilezik, “Denge, enerji ve güç verir” diye pazarlanıyor.
Ama en son Vatan Gazetesi’ne “Aldatmacaymış” şeklinde manşet oldu.
Artık böyle, insanlar kendilerine “iyi gelen şeyler”in peşinde. “İyi gelen insanlar”ın değil.
ANAOKULU ÖNLERİ... Bülent Ersoy aşk hayatıyla ilgili “Ben artık anaokulu önlerinde takılıyorum” diye espri yapmış. Korkarım bu esprisini anneler ciddiye alacak. Ve çocuklarının kollarından tutup tanıştıracaklar ŞİMDİDEN Bülent Ersoy’la.
MODEL-BEYONCE DÜETİ... Elbette düet filan yapmamışlar. O işin esprisi. Model’in “Değmesin Ellerimiz” şarkısıyla Beyonce’nin “Hello”su arasındaki müthiş benzerlik konuşuluyor bugünlerde. Yani taze grup Model açısından tatsız bir durum var ortada. Ve ne yazık ki, ilham almanın ötesinde bir “kopyalama” durumu söz konusu Beyonce’nin şarkısından...
GRINDR... İsmi bir tuhaf ama adı bu. Gay’ler arasındaki en popüler application Grindr.
Neden popüler? Çünkü bulunduğun yere en yakın mesafedeki gay profilleri listeliyor bu program.
Tanışıp buluşmak istediklerinle de anında chat’leşme imkanı sunuyor. Hızlı flörtte gelinen son nokta yani.
70’liklerle çıkılan bir tur
Hadi gel dedi arkadaşım telefonda bin ısrar kıyamet, “Şu şu Yunan adalarına gideceğiz, süper olacak”. (Dün o adalarla ilgili notları yazmıştım kısa kısa).
“Yok” dedim, “Ben öyle bir hafta bir gemide filan kalamam, sıkılırım”.
Türlü pazarlıklar sonrası dört günde anlaştık ve kendimi Fransız mega yatı Le Levant’ta buldum.
Mega yat diyorum, çünkü bindiğim şey devasa cruise’lardan değil. E yat desen o da değil. 90 kişi kapasiteliymiş çünkü.
“Mega yat” diyorlarmış işte adına. Yani orta ölçekli bir gemi...
Le Levant’ın ve de arkadaşımın bana ilk sürprizi şu oldu: Geminin yüzde 99’u 60’lık ya da 70’lik Fransızlarla doluydu! Ama öyle enerjik, bakımlı, özenli (sabah kahvaltısına bile çok şık iniyorlardı) ve de hayat doluydular ki, bir ara hepsinin “geç yaşta ısırılmış vampirler” olduğunu düşündüm.
Gizlice kamarama gelecekler ve “hart” diye beni ısırıp gidecekler. Ve sonsuza kadar bu yatta onlarla beraber o iç deniz senin bu okyanus benim dolanıp duracağım.
“Vampir” fantezim bir yana, asıl anlatmam gereken şey Titanik sendromum.
Bir gece yolculuk sırasında öyle sallandı ki bu mega yat, dedim ki tamamdır, buraya kadarmış.
Ege açıklarında batıp gideceğim bu pinpon vampirlerle.
Sonuçta: Tuhaf bir şekilde hiç eğlenmediğim kadar eğlendim. Çünkü gemideki bazı yaşlılar hakkında içinden miras, cinayet, entrika, aristokrasi geçen türlü hikayeler uydurup durduk arkadaşımla.
Onların haberi bile olmadı tabii... (Ya da: Yoksa var mıydı?)
Paylaş