Paylaş
Yine Sotheby’s’e bağlı, ama ondan daha küçük daha bağımsız bir havada.
Galerinin vitrininde tanıdık bir isim yazılı: Taner Ceylan.
Geçen hafta sonu burada I Love You adlı sergisini açmıştı Ceylan.
Hazır Londra’ya gelmişken bu sergiyi kaçırmak olmaz.
Galerinin ziline basıp içeri giriyorum.
Kibar bir galeri görevlisi içeri buyur ediyor.
Hemen girişte serginin ilk tablosu karşımda:
Ceylan’a ilham veren 600 yıllık İsa heykeli.
Bu heykelin fotoğrafını ilk kez internette görmüş Taner Ceylan ve daha sonra yeni sergisinin ana temasını bu heykelden ilhamla oluşturmuş:
“Gönüllü acı çekmek ve acı çekerek mutlu olmak.”
Sergiyi tamamlayan diğer beş tablo da bu temaya hizmet ediyor:
Elleri ayakları kelepçelenmiş ya da tamamen iple bağlanmış, acıdan zevk alan modeller...
Tüm tablolara bir uzaktan bir de yakından bakıyor (Ceylan’ın eserlerini bu şekilde dikizlemek daha zevkli) ve sonra ressam Erinç Seymen’in bu sergi için yazdığı şu cümlelere takılıp kalıyorum:
“Kendine acımadan kendi önemsizliğini kabul etmenin tek bir yolu vardır ve bu yolu bize mazoşist öğretebilir.”
Eğer yolunuz düşerse Londra’daki ilk sergisini açan en ünlü Türk ressamın “acı çeken” bu son işlerini mutlaka görün.
28 Ekim’e kadar
vakit var.
Başka kafalar
TÜRK KAFASI...
Malibu’da yeni açılan bir Soho House şimdilerde beyaz yakalı Türklerin dilinde.
Neden? Çünkü Soho House’a uluslararası üyeliğin olduğu halde buraya giremiyormuşsun!
Tabii ki bir sebebi var. Malibu Soho House için ekstra bir üyelik başvurusu ve ücreti gerekiyormuş.
Los Angeles’a kadar gelip buraya giremeyen Türkler şimdilerde “Nasıl olur da giremem” diyor, kapıdan dönüyormuş.
“Pes” diyorum bu kafaya, ne diyeyim...
OFSAYT KAFASI...
Caner Erkin “Ben futbolcuyum, magazin figürü değilim” diyerek isyan bayrağı açmış. Sanırım Bay Erkin’in aklı başına yeni geldi. Eski eşiyle boy boy en en fotoğraflandığı vakitlerde ne mutluydu oysa.Şimdilerde de ünlü bir oyuncuyla birlikte. Haliyle popüler bir figür. Fotoğraflanmasından ve takip edilmesinden daha doğal ne olabilir ki? Bu kafa da hiç anlamadığım bir kafa...
‘DONDURMA’ KAFASI...
Saba Tümer, “Bir baba adayı bulursam çocuk yapmak istiyorum. Olmazsa da kararımı verdim, yumurtalarımı dondurtacağım” demiş.
Yumurta dondurma hikayelerine birkaç arkadaşımdan dolayı aşinayım.
Hatta birine 41 yaşındayken jinekoloğu şöyle demişti:
“Eğer çocuk sahibi olmak istiyorsanız şimdiden yumurtalarınızı donduralım.”
Arkadaşım da “Tamam” demiş, ama sonra biraz araştırınca şu nokta aklına takılmıştı:
“Bu işlem bizde bekar olanlara yasal değil, Kıbrıs’ta yapılıyormuş. Ama orada da yumurtaları çalıyorlarmış.”
Jinekoloğu ise hayli heves kırıcı bu yanıtı yapıştırmıştı yüzüne yüzüne:
“41’lik yumurtalarınızı kimsenin çalacağını sanmıyorum.”
Yalıdaki enerji kafası
Hafta içi (salı) yaşadığım ilginç bir deneyimi aktarayım.
Yer, Yeniköy’deki Sait Halim Paşa Yalısı.
Dediler ki, bir enerji/nefes ya da ona benzer bir şeyin tanıtımı var, “Mutlaka gel, nasıl olsa sen meraklısın”.
Kalktım gittim. İçeriye girdiğimde hafiften irkilmedim değil.
Çünkü herkes o kadar şık giyinmişti ki, “Kokteyle mi geldik?” oldum.
Derken olayın ilk aşaması başladı.
Sırayla herkesin kafasına son dönemin trend teknolojisi olan şu sanal gerçeklik gözlüklerinden (VR gözlük) geçirildi.
Tabii benim de...
Gözlüğü takar takmaz önümde bir okyanus, bir palmiye görüntüsü; amanın ne de güzel!
Tam görüntüye dalıp gitmişim ki yanı başımda bana seslenen bir dış ses:
“Neye bakıyorsan onu gördüğün, ne arıyorsan onu bulduğun yer.”
Buna benzer cümleler. Hepsini çok da net hatırlamıyorum.
Etkinliği düzenleyenlerden biri o anda fısıldıyor.
Osho ya da benzeri guru kitaplarından aşina olduğum cümleler...
Derken bir odaya alınıyoruz.
Odada önce küçük bir tanıtım videosu izleniyor, ardından etkinliğin lideri geniş geniş nefes almaya başlıyor. Onun nefes almasıyla beraber küçük, karanlık salondaki herkes aynı anda!
Nefes terapisi başlıyor yani.
Fakat bir tuhaflık var. O kadar derin derin nefes alınca ortamdaki ağır parfüm kokusu öyle birbirine karışıyor ki, acilen yalı dışına fırlama isteği uyanıyor bende.
Nitekim öyle yapıyorum.
Sonuç? Etkinliğin ne olduğu, kimin yaptığı ya da kimlerin orada olduğu mühim değil.
Önemli olan son yıllarda sayısı hızla artan bu tür spiritüel çalışmalar ve bazılarının içeriğinin bunda olduğu gibi az hazırlanılmış ve derinliksiz olması.
Buna rağmen insanların hepsine çaresiz bir şekilde ihtiyaç duyması.
Dikkat çekmek istediğim esas nokta/kafa bu...
Murat Boz’un gizli ‘like’ kafası
Eski sevgiliniz/eşiniz ya da artık görüşmediğiniz kankanızın sosyal medya hesaplarına arada bir bakıyor musunuz?
Onları resmi olarak takip etmediğiniz halde gizli gizli hesaplarını röntgenliyor musunuz?
Yalnız değilsiniz!
Murat Boz da bunu yapıyor.
Yıllarca çıktığı ex’i Eliz Sakuçoğlu’nun Instagram’ına girmiş Murat ve büyük olasılıkla farkında olmadan “like”layıvermiş!
Bazen parmak değiyor, malum. İş kazası!
Gel gör ki Boz’un hayranları da kurt hani, anında kaldırılan bu “like”ı görüp ortalığa yaymışlar çok geçmeden.
Eliz’in filan da öyle haberi olmuş.
Bu gizli takip olayı aslında anlaşılabilir bir şey.
İnsan eski sevdiğini/dostunu merak edebilir.
Hele ki artık dünyamız dijital, merakı gidermek daha da kolay. Ortak eşe dosta sormaya gerek yok.
Ama işte elalem “cool” olma derdinde.
Sorsan herkes eski sevgilisi/kankası hakkında, “Aman o mu? Gözüm görmesin” der.
Ve bir anda kendini onun Instagram’ında, Snapchat’inde bulur.
Hatta farkında olmadan “like”larken...
Bu dünyada hiçbir şey gizli kalmıyor.
Paylaş