Kim demiş pazartesi gecesi ölüdür diye

İstanbul söz konusu olunca değildir tabii. Her an her yerde bir sürpriz karşınıza çıkabilir. İşte pazartesi gecesinin İstanbul özeti: Sezen Aksu’lu, La Petite Maison’lu ve Karaköy’lü...

Haberin Devamı

* ŞEHRİN EN YENİ MEKANI
Pazartesi gecesinin ilk hareketi La Petite Maison’du.
Uzun süredir açılması beklenen restoran o gece saat 19.00 sularında sessiz sedasız kapılarını açtı.
Yabancı davetlinin ağırlıkta olduğu bir kalabalığı ilk gecesinde ağırladı La Petite Maison.
Doğrusu masalardaki kalabalık kadar mekan içinde koşuşturan personel kalabalığı da dikkatimi çekti.
O kadar çoklardı ki! Sonunda dayanamayıp sordum, “Kaç kişi çalışıyor burada?” diye.
Mutfağından garsonuna karşılamasından güvenliğine kadar 105 kişi çalışıyormuş!
“Tamam mekan büyük, ama fazla değil mi?” diye yine sordum. Meğer tüm çalışanlar haftanın beş günü çalışıyormuş. Üstelik çalışma saatleri makulmüş. Bu yüzden diğer mekanlara göre eleman sayısının fazla olması normalmiş. Ayrıca ilk gece olduğu için tüm ekibin orada olması istenmiş.
Peki La Petite Maison nasıl olmuş?
Şöyle söylemeli: Restoran Nişantaşı’nda. Ve yaz aylarına girildiği vakit Nişantaşı’nın durumu malum.
Mekanların işi yarı yarıya düşer. La Petite Maison’un iki avantajı var:
Hem iyi düzenlenmiş bir terası olması hem de iş yemekleri için çok iyi bir yeni adres olması.
Bir de tabii yeni mekan olduğu için ilk ay iyi iş yapacaktır.
Hatırlatayım: La Petite Maison, Park Hyatt Oteli’nin eskiden Prime olan restoranının yerine açıldı. Yani Maçka Palas’ta.

* KÜÇÜĞÜM, DAHA ÇOK KÜÇÜĞÜM
Ameliyatından sonra dışarda pek görünmeyen Sezen Aksu da pazartesi gecesi suretini gösterenlerdendi.
Yakın arkadaşı Deniz Türkali’nin konserine gelmişti Aksu.
DOT Tiyatro’nun Maçka’daki Popup adlı kafesinde yapılan konserde sadece Aksu değil, Türkan Şoray da vardı.
Sezen Aksu bir ara sahneye çıktı ve Küçüğüm’ü söyledi.
Bu küçük ve esprili dinletinin bir bölümünü Sosyal Hürriyet profilimde dün paylaşmıştım, isteyen oradan tekrar göz atabilir.

* KARAKÖY, ALAÇATI GİBİ
Karaköy’de pazartesi gecesi arkadaşımla dolaşırken ikimizin de aklına ilk gelen şu oldu:
“Alaçatı gibi olmaya başladı burası.”
Çünkü dizi dizi yeni kafeler açılmış. Tükkan, Mum’s, Nar, Louis... Hepsinin de masaları dışarda, şahane...
Üstelik açılmayı bekleyen yeniler var. Sırasını bekleyen...
Yemek için Maya’nın kapısını çaldık, her zamanki gibi doluydu, yer yoktu.
Naif’e geldik. Orası da iyiydi hoştu, narlı kısırıyla filan, ama mekanın önüne gelip konuşlanan iş makinesi sevimsizdi. Novo Otel inşaatı meğer gece sürüyormuş.
Bu makineler de haliyle civar kafelerin kabusu olmaya devam ediyor.

Selanik mekanları İzmir’den daha iyi

Haberin Devamı

* Hafta sonu Selanik’e otobüsle gittim, uçakla geri döndüm. Otobüs yolculuğu için demişlerdi ki, “Sınırdan geçmek uzun sürebilir”.
Bizim geçişimiz toplasan 45 dakika filan sürdü. Yunan sınırında pasaportları toplu halde alıyorlar.
Tek tek damga bastırma olayı yok.
Ama otobüs çok kalabalık olsaydı elbette işlem uzardı.
* Otobüs yolculuğu arkadaşların varsa eğlenceli. Dolayısıyla ben eğlendim ve sabahın kör vakti çok az uykuyla Selanik’e iner inmez dolaşmaya başladım(k).
* Sabahın sekiz buçuğunda, üstelik cumartesi sabahı bir şehirde hareket olur mu? Oluyormuş.
Sahilde gittiğimiz Mikel Cafe bayağı doluydu. Herkes kahve içiyordu. Zaten günün ilerleyen saatlerinde Selanikli’nin enerji sırrını çözdüm: İçtikleri o buzlu frappe!
Bu soğuk kahveye öyle tutkunlar ki, sabah akşam insanları bunu içerken gördüm. Ki en iyi frappe’yi Selanik’te yapıyorlar gerçekten. Çok bayılmasanız da (benim gibi mesela) tadın gittiğinizde...
* Şimdi başlığa gelelim: Selanik için İzmir’in bir kopyası derler. Doğru, dışardan şöyle bir bakınca andırıyor.
Ama içine girince hiç ilgisi yok. İzmir’den çok daha iyi mekanları var. Kusura bakmayın İzmirliler, ama öyle!
En küçük barı ya da kafesi bile yanındakinden ayrı bir tarzda, kimlikte. Bakmaya doyamıyorsun.
Ayrıca adım başı o kadar çok seçenek var ki...
Selanik’i üç-beş balıkçı restoranından ibaret sanan ben çok çok yanılmışım! Oval, Sinatra, Piccadilly, Garçon, Kitchen... Aklımda kalan cool mekanlar.
* Son olarak şu efsane de doğruymuş: Evet bu şehirde hareket hiç bitmiyor. Akşam 18.00’den itibaren herkes sabaha kadar dışarda, fink fink.

Yazarın Tüm Yazıları