Paylaş
Bu üçgende konuşmayan bir tek erkek tarafı vardı: Acun Ilıcalı.
O da dün Cengiz Semercioğlu’na verdiği röportajda sorumluluğu üzerine almış ve bence konuyu gayet şık bir şekilde kapatmış.
Özetle şöyle diyor Acun:
“Şeyma’ya arkadaşlık teklif eden benim. Sonrasında görüşmek isteyen benim. O anki pozisyonum itibariyle hata mıydı, evet hataydı. Kabul ediyorum.
Bazıları anlamak istemiyor ama o günden sonra Şeyma’yı bırakmayan bendim.
Bu olayın içinde olmak istemeyen oydu. Bu konuda ısrar eden benim.
İlişkimizin hiçbir döneminde o bana arkadaşlık teklif etmedi, benim peşimde koşmadı. Ben âşık oldum”.
Dürüst, net ve samimi bir açıklama.
Hatta bu açıklamayla Acun’un kadınlar gözündeki değeri artmış olabilir.
Çünkü hem aşkını sahipleniyor hem de evliyken hata yaptığını kabul ediyor; daha ne olsun?
Arkadaşlık teklif
etmek mi kaldı?
Acun’un cümlelerini sevdim ama bir tek şeye takıldım.
“Arkadaşlık teklif etme” lafına!
Bu kalıbı en son lisedeyken duymuştum.
Şu anki liseliler hâlâ kullanıyor mu acaba?
Keşke Acun, “Şeyma’ya sevgilim olmasını teklif eden bendim” deseydi.
Daha yetişkin bir cümle olurdu.
Aynı şeyi tekrar edip duruyor
Hafta sonu yer gök Zerrin Özer’di.
Bir röportaja o kadar çok şey sığdırmıştı ki, insanlar hangi cümlesine tepki vereceğini şaşırdı.
Ama Zerrin Özer bunu hep yapıyor, yeni bir şey değil ki.
Mesela, “Türk erkeklerinin yüzde 50’si biseksüel” cümlesini 2014 yılında Mesut Yar’ın programına çıktığında da söylemiş, bu cümle o zaman da konuşulmuştu.
Yani temcit pilavı gibi durup durup aynı şeyleri dillendiriyor Özer.
Yeni bir cümlesi yok, yeni bir tavrı yok.
Can sıkıcı bir şey bu.
Daha kötü olan bir şey daha var:
Yeni neslin onu gümbür gümbür sesiyle değil, internet sözlüğü ağzıyla söylersek “arada bir ortalara çıkıp coşan kişi” olarak hatırlayacak olması.
Kendime sordum ve...
Nilgün adlı okurum mail atmış.
Şöyle diyor:
“Yazılarınızı takip eden bir okurunuzum, sizi beğeniyle okumaktayım.
Sadece Metin Hara ve Adriana Lima ilişkisindeki yaklaşımınız en başından beri dikkatimi çekiyor. Yaklaşımınızdaki kabulsüzlüğünüz ve kendinizce birtakım sebeplerle ilişkilerini değersiz kılmaya çalışmanızın sebebini kendinize dönüp bir sorar mısınız?”
Kendime sordum Nilgün Hanım.
Şöyle dedi:
“Valla değersiz kılmaya çalıştığım filan yok. Metin Hara’nın medyaya yaptığı açıklamalar üzerinden naçizane yorum yapıyor, fikrimi söylüyorum.
O kadar da olsun.
Ayrıca Hara’nın Adriana hakkında durmadan ama durmadan konuşarak (Misal: “Annemin elini öptü”, “Atom yedirdim, kulaklarından alev çıktı”) esas kendisinin ilişkiyi değersiz kıldığını ve magazin vitrininde olmayı çok ama çok sevdiğini düşünüyorum. Nokta”.
MSG seçiminden izlenim
Cumartesi günü MSG seçimlerinde oy kullanmak için CVK Bosphorus Oteli’ndeydim.
Önce başkanlık divanı seçimi yapıldı, sonra yönetim kurulu.
Divan seçimi çok acayipti.
İki tarafın adayları açıklandı.
Kim hangisini destekliyorsa elini kaldırdı.
Salondaki birkaç görevli de bu elleri saymak için salonu dolaştı durdu.
Yani daha iyi bir yöntem yok muydu diye düşünmedim değil.
Bana tuhaf geldi.
Bu arada MSG’nin 13 yıl aradan sonra yeni bir yönetime kavuşması da gayet olumlu bir durum.
Yenilik iyidir, dinamiktir çünkü.
Umarım artık salonda o gün yaşanan gerginlikler de sona erer.
Paylaş