Monocle’dan daha önce bahsetmiştim. Wallpaper’ı yaratan adamın, yani dünyanın önde gelen stil gurularından Tyler Brule’nin ansiklopedi tadındaki yeni yaşam stili dergisi Monocle.
Derginin son sayısının kapak konusu "Dünyanın en yaşanası 25 şehri".
Bu tür listeler çok yapılır ve genelde bir numarada Vancouver şehri yer alır. Vancouver, Monocle’ın listesinde bir numara değil. Aksine sekizinci sırada. Peki İstanbul listede var mı?
Hayır, İstanbul o 25 şehrin içinde yok. Ama 25 şehir sonrasında beş şehirlik bir liste daha yapmışlar.
"Winning Losers", yani kazanması gerekirken kaybeden konumuna düşen zavallı şehirler listesi. Kimler var o kategoride? Beyrut, Buenos Aires, Genova (İtalya), Phnom Penh (Kamboçya) ve biz, yani İstanbul.
Ne deniyor İstanbul için yazılan kısa yorumda?
Binlerce yıllık geçmişine, saraylarına, kiliselerine, camilerine karşın gündelik hayatın zorluğundan dem vuruluyor. Polislerin etnik gruplara acımasız davrandığından, sınırlı bir özgürlük anlayışının olduğundan ve şehirdeki çelişkilerden bahsediliyor. İyi şeyler de sıralanıyor tabii.
Bir yabancı gözüyle yine: Gece hayatı, 24 saat açık sokak büfeleri (dönerciler kastediliyor), Avrupa’dan Asya’ya vapurla ya da motorla geçebilmenin hoşluğu filan...
Kısacası, özellikle Türkiye’de yaşayan yabancılar tarafından sık sık "dünyanın en güzel şehri" tanımı yapılan İstanbul, ne yazık ki "yaşanası" değil. Bence en önemli nedeni de bu şehirde belli bir standartın olmaması. İki sokak öteye gittiğinizde başka bir dünyaya/standarta girebilmeniz. Şimdilerde süper lüks olan Akaretler Yokuşu’ndan iki adım öteye gitmek gibi mesela.
Dolayısıyla İstanbul’un "yaşanası" listesine değil de, "kadersizler" diye de adlandırılabilecek bir başka listeye girmesi şaşırtıcı değil.
Listeye girmek için yapılması gerekenler
Monocle bir de şehirler için eğlenceli öğütler vermiş. "Bu listeye girmek için yapmanız gerekenler" diye. İşte o öğütler:
n Reklam vermeyi durdurun: Büyük paralar harcayarak şehrinizi tanıtan reklam kampanyaları yapmanıza gerek yok, gizemli kalın deniliyor. Tartışmalı bir öğüt.
n Ünlü mimar Frank Gehry’yi çağırın ve ona bir şeyler yaptırın:
Evet, aslında bunu yapmışız meğer. Tepebaşı’nda TRT binasının bulunduğu koca alan pek yakında Suna Kıraç Kültür Merkezi haline getirilecek ya. Mimarı kim? Tabii ki Frank Gehry!
n Kötü olduğunuzu düşündüğünüz yanınızı pazarlayın:
Sizin mutsuz olduğunuz şeyler turistlere hoş gelebilir deniyor özetle.
Nasıl yani, trafik mi mesela?
n Yeni bir alan yaratın: Örnek olarak Rio’nun siyah beyaz kaldırımları gösterilmiş. Düşünelim... İstiklal Caddesi’nin taşlarını yeniden mi değiştirsek?
n Bir filmde yer alın: "Midnight Express"te yer almamız hoş oldu bence, dünyaca tanındık, daha ne olsun?