Paylaş
Arka arkaya üç konser verecek olan Lopez’in ilk şov gecesinde olup biteceklere bir göz atalım önce:
- Ataköy Atletizm Arena’da kapılar 19.00’da açılıyormuş.
Açılır açılmaz da Pascal Nouma’nın DJ performansıyla karşılaşacakmışız.
Ben de ilk duyduğumda “Ne alaka?” oldum. Hatta, “Memlekette onca başarılı DJ varken neden Pascal bebeğim?” diye kendi kendime 10 saniye kadar söylendim.
Ama biz iyi niyetli ve yardımsever bir milletiz.
Malum, Pascal’ın Türkiye’de yapmadığı iş kalmadı.
Bunu da yapsın çocuk (adam), hevesini alsın, biraz daha konuşulsun, para kazansın ve yeter ki üzülmesin istiyoruz.
- Pascal sonrası da Bedük sahne alacakmış. Bedük’e hiç itirazım yok. Lopez konseri öncesi çıkması şahane bir durum.
Ama farkında mısınız, konser öncesi programı biraz zorlasak gazinolara taş çıkartacak denli yoğun. Bir dansöz eksik.
Neyse ki Lopez dansöz performansı sergileyecek konser sırasında.
Keşke organizatörler Sibel Can’la beraber bir dans düetine ikna etselerdi JLo’yu. Tadından yenmezdi o zaman konser...
- Konsere katılan tüm kaymak tabaka konser biter bitmez soluğu Reina’da alacak. Çünkü after party olayı varmış.
Ve Lopez’in kesinlikle partiye katılacağı söyleniyor.
Valla bu tip after olaylarına fazlaca katılmış biri olarak söyleyeyim: Genelde ünlüler pek gelmezler konser sonrası partilerine.
Gelirlerse de çok geç saatte teşrif edip fazla durmazlar.
Mesela Guns N’ Roses’ın 2006’daki konserinin after party’si Sortie’deydi. Axl Rose’u ısrarla bekleyen davetliler, sonunda sabahın dördünde adamın nur yüzünü görme şansına erişmişlerdi.
Taksim çıkmazında bir Jennifer
Jennifer Lopez’in kalacağı otelin ise büyük ihtimalle Taksim’deki Rixos Elysium Suites olacağı söyleniyor.
Genelde Türkiye’ye konser vermeye gelenlerin Swissotel ya da Çırağan’da kalmasına alışığız. Yani Boğaz gören bir yerlerde konaklamasına... Taksim’de kalacak olursa Jennifer acaba meydanın berbat ve bedbaht kazı kazan halini görme şansına erişir mi?
İtalyan Bülent’i takdimimdir
Hafta sonu Milano’daydım.
Gezip tozma listesini bir ara meraklısına kutu kutu pense yazacağım. Ama ondan önce İtalyan Bülent Ersoy’unu takdim etmek gerek. Adı, Moira Orfei.
İtalyanlar’ın sevdiği bir kadın oyuncu ve aynı zamanda bir TV karakteri.
Tarzıyla tıpatıp Bülent Ersoy’un ikizi gibi değil mi? Ya Ersoy ona benzemek için çaba harcadı ya da Moira bizim Bülent Ersoy’u kopyaladı. Veyahut üçüncü seçenek: İkisi de aynı tarzın birbirinden habersiz çiçek açan dalı olabilirler pekala...
Dershaneler olmasaydı
- Her sonbaharda dershane binalarını boydan boya kaplayan “Türkiye birincisi bizden çıktı” konulu dev, çirkin bez afişlerden kurtulurduk.
- Hayatın sadece testlerden ibaret olmadığı belki kafamıza dank eder, “daha iyi bir gelecek için” harcanan o en güzel yaşlar yarış atı psikolojisiyle eskiyip gitmezdi.
- Hatta öyle kafamıza dank ederdi ki, elalemin dünya gencinin yaptığı gibi hayatı bir yıllığına dondurup ülke ülke gezerek “dışarıda neler oluyor”un tadına bakabilirdik.
- Kısacası dershaneler olmasaydı, bence gayet iyi olurdu.
Hissetmediğin birine ‘seni seviyorum’ demek!
Tek gecelik, aşksız geçen sekslerden bunalmış bir kadın arkadaşla geçenlerde muhabbetteyiz.
İlginç bir şey söyledi durup dururken:
“Bazen sırf romantik olsun diye hiç de öyle hissetmediğim birine ‘seni seviyorum’ diyorum.”
Şaşırdım tabii. Neden böyle bir şey yapıyordu ki?
Şöyle yanıt verdi arkadaşım:
“Hem kendimi tatmin ediyorum. Çünkü birini seviyormuşum gibi hissediyorum. Hem de karşımdakinin tepkisini görmek hoşuma gidiyor. Kimisi hemen uzaklaşıyor benden. Eyvah bu kadın bana sarmaya başladı diye. Kimisi de acayip sevecen ve romantik oluyor bu ‘seni seviyorum’dan sonra. Hatta tekrar görüşmek isteyen çıkıyor.”
Ne diyeyim, acımasız ama iyi bir taktikmiş!
Paylaş