Paylaş
Güneştekin İskoç erkeklerinin giydiği, onların tarihinde önemli bir sembol olan “kilt”i giyerek poz vermiş fotoğrafta.
Altında şöyle yazıyordu:
“İyi ki renkler ve sesler var var. İyi ki sanat var. İyi ki sanatın cinsiyeti kadın.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun”.
Niyet eminim iyidir ama her açıdan problemli ve kafası über karışık bir durum var ortada.
Şu açılardan:
- İskoç kimliğinin sembolü olan, her klana ve bölgeye göre ekose deseni/rengi değişen bir milli kıyafetin Kadınlar Günü’yle ne ilgisi var?
Gerçekten:
Nasıl bir alaka köprüsü kurulmuş?
◊ Eğer amaç Kadınlar Günü’ne özel “Bakın erkekler de etek giyer” gibi aşırı dümdüz bir yaklaşımsa, İskoçlar’ın bundan pek hoşlanmayacağı aşikâr.
Çünkü “kilt”e etek denilmesinden hiç haz etmiyorlar.
◊ Dahası bir erkek kilt ya da etek giyince kadınları anlamış mı oluyor yani? Bence kadınlar da hoşlanmaz bu yaklaşımdan.
◊ Ayrıca sanatın cinsiyeti neden kadın? Sanatın neden bir cinsiyeti olsun?
Burada belli ki, yine dümdüz bir yaklaşımla, “doğurganlığa” vurgu yapılıyor.
Ama kadın olmak neden sadece doğurganlıkla sınırlandırılıyor?
◊ Madem öyle, ben de alakasız bir notla bitireyim: İskoçya’ya gittiğimde ben de kilt giymiştim.
Şimdi karar verdim; meşhur dizi Outlander’ın altıncı sezonu başladığı gün “tbt” yapacağım, en azından daha anlamlı olur!
Buyurun en anlamlı paylaşıma
Dünya Kadınlar Günü’ndeki en anlamlı paylaşım bence Sıla’dan geldi.
Şöyle diyordu Sıla:
“Her yıl 8 Mart oluyor. Bir araba laf. Kocaman cümleler. Dilde cesaret, ahkâm, eller taş altında. İcraat yok. Değişmeyen, değiştiremediğimiz her şeyin suç ortağıyız...
Her gün olsun, daim olsun. Ancak bastırılan ses inen tokadın sesinden yüksek.
Kısacası kadınları kutlamayı hak etmek lazım”.
Başka söze ne hacet.
Aynen katılıyorum Sıla’ya.
Pandeminin ilk yılında genç olmak nasıl bir şeydi?
Soruyu New York Times sormuş. 5500’den fazla genç okurdan yanıt gelmiş.
Kimi genç yazıyla kimi görselle kimi videoyla ifade etmiş kendini.
Çoğu evde kalmayı kafa karıştırıcı, iç karartıcı, boğucu bulduğunu söylemiş.
Ama şaşırtıcı yanıtlar veren de var.
Kardeşiyle yeniden bağ kurduğunu söyleyen, doğayı keşfettiğini anlatan, Zoom’dan yapılan derslerde daha rahat olduğunun altını çizen, yemek-resim-müzik yapmak gibi hobilere bolca vakit ayırıp mutlu olan...
Düşündüm: Hakikaten 16 yaşında pandemiyi yaşasam ne hissederdim diye.
Empati kurmak yerine de NYT gibi genç okura sormaya karar verdim.
Belki yanıt verirler ve ben de seve seve yayınlarım bu köşe topraklarında.
Gündem girdabından...
KEŞKE UMURSAMASAYDI
Esra Dermancıoğlu ölüme giderken yüzüne nefis bir Joker gülümsemesi sığdıran Behice karakterinde yine şahaneydi. Sadece o kısmı YouTube’dan izledim, bahtiyarım. Dermancıoğlu’nu “I Care A Lot”ta Rosamund Pike’ın canlandırdığı Marla gibi daha akıllı senaryolarda da görmek isteriz.
Not: Dermancıoğlu keşke, “Murat Balcı’yla birbirine yakışmıyorlar” diye yorum yapanlara bu kadar kafayı takmasaydı. Boş verseydi, umru olmasaydı, sadece Behice gibi gülümsemesini kondursaydı sinsirella sinsirella.
EŞİTTİR ZEKİ MÜREN
Özdemir Erdoğan deyince artık aklıma sadece Zeki Müren geliyor. O konuştukça Zeki Müren daha da devleşiyor.
CANLI CANLI THE CROWN
Harry ve Meghan’ın skandal açıklamaları sayesinde gözümüzün önünde yeni jenerasyon bir The Crown sezonu yaşanıyor, bu konuda da pek bahtiyarım.
Paylaş