Paylaş
Bir konu hakkında internette araştırma yapmaya çıkmışken bir anda kendimi gayet gereksiz Reels videoları izlerken bulabiliyorum.
Arkadaşlarımla yemek yerken eğer konuşulan konu sarmadıysa bir anda sosyal medyaya dalıp gidebiliyorum.
Bir de WhatsApp bildirimleri var.
WhatsApp bildirimi geldiğinde ne dikkat kalıyor ne de konsantrasyon...
“Paylaşım” yapmak ise işin bir başka boyutu.
Paylaşım yapmadan duramamak diye bir şey var artık.
Tüm bunların çözümü ise “Dijital Minimalizm”.
Adına “dijital detoks” da deniyor. Şimdilerde herkes bunu uygulamaya çalışıyor.
Mesela en son Özge Özpirinçci ile bu konuyu konuştuk.
O epeydir bırakmış bir şeyler “paylaşmayı”.
Georgetown Üniversitesi’nden Cal Newport ise bu işin piri.
“Dijital Minimalizm” üzerine yazılmış çok satan bir kitabı dahi var.
Gel gör ki bu dijital minimalizmi uygulamak sanıldığı kadar kolay değil.
Bildirimleri kapatın, gereksiz uygulamaları silin, sosyal medyada az vakit geçirin ve odağınızı geri kazanın diyorlar ama iş pratiğe dökülünce bunlardan hemen vazgeçemiyorsun.
Galiba esas çözüm şu: Severek yaptığımız, bizi meşgul eden günlük şeylere geri dönmeyi başarmak.
Bu da herkese göre değişiyor.
Ben bitki ekerken her şeyi unutuyorum mesela.
Bir başkası da yemek yaparken unutuyordur.
Sözün özlü sosu: Dijital minimalizm fena halde kişisel bir durum.
Dolaylı WhatsApp kullanıcıları
Hiç WhatsApp kullanmayanlar da var. Ya da ‘dolaylı’ kullananlar.
Mesela moda tasarımcısı Aslı Filinta.
Gelen bildirimleri okuyup eleyen ve ona yönlendiren bir asistanı var. Kendine göre bir çözüm bulmuş yani Aslı.
Yeri gelmişken:
Benim WhatsApp’ta en sinir olduğum şey “Merhaba, nasılsın?” deyip sohbeti havada bırakanlar. İstiyor ki karşıdaki “İyiyim, sen?” desin ve böyle böyle bir 10 dakika yitip gitsin...
Sahadaki ‘gönüllü’ Batuhan anlatıyor
Daha önce bahsetmiştim. Batuhan Onur Maz, Marmaris’teki yangın bölgelerinde gönüllü çalışanlardan biriydi. Paylaştığı videolar sayesinde anbean yangının seyrinden, söndürme çalışmalarından haberdar olduk.
Kısa sürede Batuhan, sosyal medya deyişiyle, bir fenomen haline geldi.
Bu son yangınlarda sahada “gönüllü” çalışanların katkısı yadsınamaz.
O nedenle Batuhan’la mini bir röportaj yaptım.
İşte kendi ağzından Batuhan ve yangın sürecinde yaşadıklarının özeti:
◊ 1996 Manavgat doğumluyum. Antalya’nın birçok ilçesinde yaşadım. 2010’dan bu yana Muğla’da aşk ile yaşıyorum. Küçük yaşlarda sporla tanıştım ve 19 yaşında kendi markamı yaratarak antrenman stüdyomu kurdum.
◊ Hayatıma, kendime sorduğum şu soru ile yön veririm: Ben neyim? Yanıtım ise şu: Ben insanım. Benim için insan olmanın bazı öncelikleri var. Önce insan olduğum için, muhatap olduğum tüm canlılara karşı iyi biri olmaya, saygı duymaya ve sevgi göstermeye özen gösteririm.
◊ Yangın başladığı gün bölgede koordinasyon çalışmaları yapılmaya başlandı. Görevli personele ve köy halkına gıda malzemeleri, giyim, ilaç gibi ihtiyaçlar ulaştırılması gerekiyordu. Sürecin ilk günlerinde lojistik destek oldum.
AMACIMIZ DESTEK OLMAKTI
◊ Yangın söndürmeyle ilgili temel bilgiler haricinde genel bir bilgi sahibi değildim. Hiç kimse sahaya görevli personelin görevini devralmak için de çıkmadı. Temel amaç görevli personelin iş yükünü hafifletmek ve iş gücünün yetersiz kaldığı noktada destek olmaktı. Müdahale alanlarında ekiplere destek olabilecek fiziksel uygunluğumu göz önünde bulundurarak hareket ettim.
◊ Yangın bölgelerinde sivil desteğin önemi çok büyüktü ve bunun aksini hiç kimse iddia edemez. Ederse bu büyük milli birlik ve mücadeleye saygısızlık etmiş olur.
BUNUN ADI ‘FENOMEN’LİKSE ONUR DUYARIM
◊ Benim gibi gönüllü bir vatandaşın sahalardaki mücadele paylaşımı ülkeme bir ses, bir umut olduysa ne mutlu! Ülkemin yaşananlara verdikleri önem sebebiyle kitlelere ulaşarak, beraber birçok insana dokunmak, sorularına yanıt olmak, onların uzaktan gözleri, kulakları, sesleri olmanın yaşattığı güzel duygunun adı ‘fenomen’ ise bununla sevinç ve onur duyarım.
Paylaş