Mekan, Harbiye’de. Kenter Tiyatrosu’nun iki bina yanı.
Tabelası filan yok. Adı sanı yazmıyor. Sadece iki badigart var. Oradan çakıyorsun, “Herhalde burası” diyorsun. Badigart arkadaşlar hemen o klişe cümleyi sarfediyor: “Yardımcı olalım?” Bu cümle yıllardır beni bitiren cümledir. Tüm mekanların badigartları da ağız birliği etmişcesine kullanır. Ortak bir slogan sanki. Hani “yardımcı olabilir miyim?” varken, neden ısrarla “yardımcı olalım” kullanılır? Bir kere birincisi daha kibar ve gerçekten yardımcı olma sevdası taşıyor. İkincisi ise hafiften tehditkar ve “hop ağır ol hemşerim, dur bakalım” mesajını gönderiyor gelen kişiye... Neyse, bu badigart konuşmaları ve vakaları ayrı bir yazı konusu, şimdilik pas geçelim. Ne diyorduk? Adı yazmayan o mekanda kalmıştık. İçeriye giriyoruz. ınce, uzun bir yer. Ortasında upuzun bir masa var. Hani o masa bar olsaymış, direkt eski 14 gibi bu mekan. O kadar benziyor, o kadar aynısı 14’ün. “Mekan, mekan” diyorum, buranın adı “Piyasa”. Yıllardır ızzet Çapa’yla çalışan Ergun Yıldız’ın bir kez daha kendi kanatlarıyla uçmayı tercih edip bir ay gibi kısa bir sürede hayata geçirdiği yeni gözbebeği. “Bir kez daha”, çünkü Çeşme’de birkaç sezon Granada’yı işletmişti Ergun. Tepebaşı’nda da Asmalı Kokosh’u... Ama “Piyasa”nın ondaki yeri ayrı. Çok titizlenmiş, öncekilerden daha fazla sahiplenmiş. Piyasa’nın ilginç bir özelliği de var. Başka hiçbir yerli malı mekanda rastlamadığım... Badigartlardan sonra içerde sizi karşılayan üç genç model arkadaş var: Cihan, Uğur ve Kaan. Üçü de ciddi ciddi model (hatta biri 2007’nin Best Model’iymiş), üçü de yakışıklı. Meğer bu üç kovboy arkadaş Piyasa’nın hem “yüzü” hem de koordinatörleriymiş. Müşterinin dikkatini çekmek için akıllıca bir yöntem! Bu arada Piyasa aslında kulüp değil, bar olması niyetiyle yola çıkmış. Akşam sekizden gece bir buçuğa kadar açıkmış. Pazar-pazartesi hariç, her gün. Ama benim o gece o kalabalıkta gördüğüm şudur ki, “Piyasa”ya akan ahali (modacısı, gazetecisi, televizyoncusu, mimarı, şarkıcısı) burayı kısa sürede geç saatlere kadar açık bir kulübe dönüştürür. Gidişat o yönde (demek ki böyle samimi bir eğlence yerine ihtiyaç varmış). Her şeyden öte, bu Piyasa fena halde tutar, şimdiden söylemesi....
Kavaf’ı ikna etmenin yolu
Selma Aliye Kavaf... Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı... Faruk Bildirici’ye “eşcinsellik” mevzusuyla ilgili görüşlerini çıtlatmasaydı, geniş kitleler adını bir kez daha anmayacaktı belki. “Bir kez daha”, çünkü daha önce de Türk dizilerindeki sevişme sahnelerinden rahatsız olan bakan, bu dizilere “şifre” konulması projesiyle gündeme gelmişti. Bakanın son sözlerinin tıpkı şifre projelemesi gibi elle tutulur bir yanı yok. Zaten kendisi “bu düşünceler 30 yıl öncesinde kaldı” diye bol bol eleştirildi, yerden yere vuruldu. Ben asıl Kavaf’ı, eşcinsellik konusundaki “hastalıklı” düşüncesini değiştirmeye ne ikna eder diye düşündüm. Sonunda buldum. Elbette aşk! Ancak eşcinsel bir aşka tanıklık ederse düşüncesi değişir Kavaf’ın. Hadi bunlar da çok zor. Belki okursa/izlerse... Mesela Perihan Mağden’in “Ali ile Ramazan”ını. Ya da daha meşhur bir örneği, “Brokeback Mountain”i filan... Pek afili bir laf olacak ama söyleyeyim: Çünkü aşkı görünce durulup ikna olursun... Hastalık demezsin hiçbir şeye. Ya da en fazla şöyle klişe bir genelleme yaparsın, “aslında aşk hastalıktır” diye.
Gülben-Hülya, Hülya-Gülben
Hülya Avşar hayli normal programı için isabetli bir tercih yapıp Gülben Ergen’i konuk etti. Ve al işte, günlerdir konuşuluyor programı. Üstelik artık bıktıran, yıllanmış “kim daha güzel” mavrasıyla. Gülben Ergen ise hata yaptı. Sosyal sorumluluk kampanyasını anlatmak için yanlış bir program seçti. Ya da kampanyayı filan bırakıp o da eğlencesine bakmalıydı. İkisi bir arada ı-ıh, olmuyor. Çok önemliyse eğer, burada kazanan Hülya oldu. Ama asıl kazanacak olan yeni hırs küpü pek yakında -gaza basmış- geliyor bence: Tuğba Ekinci. Yeni şarkısı “Yanma Demezler” güzel, tuttu. Klip seksi, on numara. Demeçlemeleri de öyle, can yakıcı. Mesela demiş ki Sema Eren’e verdiği son röportajda: “Ben Hülya Avşar olsam, muhabirimin işinde (Acun’u kastediyor) jürilik yapmam!”