Paylaş
Genelde ünlülerin (ama gerçek ünlülerin, ünlümsülerin değil) tatile sevgilisiyle/eşiyle çıktığında çok rahat edememesine, kasılmasına alışkınız.
Hele objektifler karşısında rahatça öpüşmelerine hiç ama hiç alışık değiliz.
Kıvanç ve Başak bu tabuyu yıktı hafta içinde.
Bodrum tatilleri sırasında denize girmiş ve uzun uzun öpüşmüşler.
Görüntülenmelerine aldırmadan...
Onu da bırakın, o sırada orada bulunanların meraklı dikizlerini umursamadan...
Biraz abartıp “Özlediğimiz görüntülerdi” diyeceğim.
Çünkü Kıvanç’ı takip eden hayranları şimdi bu görüntüye özenecek ve onlar da böyle romantik anlar yaşamak isteyecek denizde/karada.
Muhafazakâr bulutlar gezinse de üzerimizde, öpüşmeye devam yani!
AVM’lerin alkolle sınavı
Gündem karmaşasında gözden kaçan bir haber vardı.
Perakende yasa tasarısında yer alan şu madde:
“Alışveriş merkezlerinde ibadethane, bebek bakım odası gibi ortak kullanım alanları oluşturulur..
Malum, ibadethane tanımı işin içinde olunca 100 metre de devreye giriyor.
İbadethaneye 100 metreye kadar yakın yerde alkol satışı yapılamaz kuralı/yasağı...
Bu da ne demek? Eğer ibadethane tanımı tasarıda kalırsa AVM’lerde alkol satışı yakın zamanda olmayabilir demek!
Zorlu’da, Kanyon’da ve diğer AVM restoranlarında sadece meyve suyu satılabilir demek...
O yüzden şu anda ibadethane yerine dua odası denilmesi için sektör çalışanlarının uğraşı, görüşmeleri söz konusu.
Umarım bu konudaki muğlaklık/bulanıklık giderilir.
Yoksa bu gündem gümbürtüsünde bu tasarı da kabul olup alkol AVM’lerden her an buhar olabilir!
Hıncal Uluç yanılıyor
Kış Uykusu’na dair Hıncal Uluç özetle şunu yazdı:
“Öyküsü yok, lafı çok. Sadece insanı, hepimizden bir parçayı anlatıyor, ayna tutuyor.”
Filmin ya da Ceylan’ın avukatı değilim ama söylemeden duramam: Filmin bir öyküsü var.
Taşrada kendine küçük bir krallık inşa eden adamın dönüşümünün (ya da her şeyi kabullenişinin) öyküsü...
Giriş-gelişme-sonuç arıyorsanız illa, o da var.
Hem de fazlasıyla...
Her şey küçük çocuğun taş atmasıyla başlıyor.
Adamın hayatındaki rutin bu küçük olayla bozuluyor.
Çocuğun ailesiyle adam karşı karşıya gelince olaylar tırmanıyor.
Finale doğru ise adam tamamen yalnız kaldığını anlayınca bir şeyler kafasına dank ediyor.
Yani: Filmin basbayağı bir öyküsü var.
Öykü dediğin illa arka arkaya sürekli bir aksiyon olması demek değildir.
En önemlisi bir çatışmanın olmasıdır. Bu filmde de yeterince var. Senaryonun birinci kuralı zaten budur.
Okullarda böyle öğretilir, klasik (bize öyle öğrettiler).
Dolayısıyla lafın çok olduğu doğru, ama öykü var Hıncal Bey.
Bravo Murat Boz
Geçenlerde yazmıştım, “Türkiye’nin ilk popüler gay dergisi GayMag yolda” diye.
Derginin yayın yönetmeni Fatih Kocatürk temmuzda çıkacak ilk sayının kapağı için ünlü bir erkekle röportaj yapmak istiyordu.
Sonunda bu röportajı kabul eden cesur birini buldu:
Murat Boz.
Cesur diyorum, çünkü bizim ünlüler malum, “Yanlış anlaşılırız” korkusuyla GayMag kapağında yer almaktan çekiniyorlar.
Murat Boz’a “bravo” demem o yüzden...
Dresscode gerginiyim
Bu yazıyı yazar yazmaz (cuma öğleden sonra) Londra’da bir kriket maçına katılacağım.
Kraliyet Ailesi ve Londra jet-set’inin katılacağı, her yıl yapılan geleneksel Dockers Flannel For Heroes’a.
Kriket bahane olayın ritüelleri şahane tabii.
Mesela günler öncesinden maçta ne giyeceğimize dair uzun bir dresscode listesi geldi.
Örnek fotoğraflarla, “Kadınlar şunu giyebilir, erkekler bu pantolonla şu tarz ceketi kombinleyebilir” diye...
Genelde bu tarz davetlerde dresscode’un tanımı yapılır ve geçilir. İlk kez böyle uzun uzun açıklamalar görüyorum.
Ve haliyle geriliyorum! Ne giyeceğim kuzum?
Dahası, maçta oynayacaklardan biri olan Prens Harry ne giyecek?
Pek yakında neler olduğunu bu sütunda okuyacaksınız. Şimdi bana müsaade...
Paylaş