Gülben konserinin gizli starı: Fettah

Hit şarkılarıyla epeydir Türkçe pop gündemini meşgul eden söz yazarı ve besteci Alper&Fettah ikilisinin Fettah’ını dinledim cumartesi gecesi Gülben Ergen konserinde.

Fettah Can, Alper Narman’la beraber Gülben’e yaptıkları "Yalnızlık" şarkısını öyle güzel söyledi ki sahnede, bütün Açıkhava en çok onu alkışladı. Abartısız.

Ve "Yalnızlık" şarkısı ikinci defa istendi Fettah’tan.

Hakikaten güzel şarkı, ben de en çok bu şarkıyı beğendim yeni Gülben hitleri arasında.

Nitekim Fettah’ın sesi de güzel, albüm yapsa fena olmaz. Diye düşünmekteyim...

Gelelim Gülben Ergen’e.... Sahne dekorasyonu çok iyiydi. Her yer bembeyazdı, Hillside Su modeli... Ayrıca Gülben’in kıyafetleri pek zarifti.

Şeyda söyledi, gelinlik gibi duran ikinci kıyafet Dolce Gabbana’dan "alıntı"ymış.

Ama Canan Yaka dikmiş. Fikir DG’den, işçilik CY’den yani...

Gülben ise biraz Sezen Aksu’ya özenmiş gibiydi, şarkı aralarında anlattığı bol "anneli, Mustafa Erdoğan’lı, Şehrolu" anekdotlardan dolayı.

Son olarak şarkıların sıralaması düzensizdi, İsrailli tam tam grubu ise ha olmuş ha olmamış fark etmezdi, çünkü konserin doğasıyla uyumsuzdu.

Yine de Gülben (Hanım) bu hırs ve azimle (Ziya’nın da tespiti bu yönde), geleceğin Ajda’sı olabilirdi. Görürsek tabii o Türkçe pop günleri...

Alphaville’deki purolu tokmakçı

Cumartesi gecesinin diğer bir olayı Sepetçiler Kasrı’ndaki "Oldies But Goldies" partisinde sahne alan 80’lerin meşhur grubu Alphaville’di tabii (yakında konser zehirlenmesi yaşayacağım, bir Gülben, bir Alphaville).

Sepetçiler Kasrı çok iyi bir konser alanı bu arada, Parkorman gibi değil. Derli toplu.

Burada daha çok konser yapılmalı.

Neyse Sepetçiler’e vardık, bir baktık (ufka), müthiş bir kuyruk.

Kapıdan bilet almaya çalışıyor insanlar...

Kazasız belasız içeri girdiğimizde (yine) bir baktık, (bu kez) içecek kuyruğu.

Fiş alınıyor, sonra içkiler. Zulüm yani... Yaşlanır insan böyle uzun kuyruklarda.

Derken, bekletmeden Alphaville çıktı, gayet synth-pop.

Ama (yine yeniden) bir baktık, önümüzdeki purolu beyefendi (eşi ya da sevgilisi olan) yanındaki kadının neredeyse saçını yakıyor. Hem de bile isteye...

Tartışıyorlar nitekim. Öyle böyle değil.

Sonunda adam -elinde koca purosu olmak suretiyle- kadının kafasını bir güzel tokmaklıyor!

Hayretler içinde, çaresiz (ve) purosuz, seyrediyoruz tabii (nerede mor çatı filan?)

Kadına da pes! Tavır yapmadı, çekip gitmedi. Sadece k-ü-s-t-ü. O kadar.

İKİ ADET MÜHİM NOT:

1. Alphaville konsantrasyonumu purolu tokmakçı bozdu. Kendisi reklamcı olabilir miydi?

2. Cuma günkü yazıda müthiş bir şuursuzluk yapmışım. NTV spikeri Banu Güven yerine Banu Tuna yazmışım. Hem bizim ekler’in alışveriş cadısı Banu’dan hem de Banu Güven’den duble özür. Sabaha karşı yazınca yazıyı böyle oluyor maalesef, hafıza gol yiyor

(Koro her dilde tekrar etsin: Sorry, je suis desole, lo siento, ik ben droevig, perdoname).

ONUR BAŞTÜRK’ün GÜNDEMİNİ TAKİP ETMEK İÇİN BLOG OBASTURK yazıp Turkcell 2727’ye gönderin, size de gelsin
Yazarın Tüm Yazıları