Paylaş
Orlando katliamı sonrası oradaki insanların ne hissettiğini, nasıl tepki verdiğini anbean izledik, seri bir şekilde gördük.
Olayla ilgili diğer şehirlerde yapılan protestoları da...
Teknolojik yenilikler hepimizi daha şeffaf olmaya itiyor ya.
Bu kez de şeffaf bir şekilde o acıya ortak olduk.
Katliamla ilgili haber okumak ya da izlemenin ötesinde bir şeydi bu.
Çünkü yayını yapanların aklında o an herhangi bir yayın politikası yoktu, otosansür de...
İçlerinden geleni paylaştılar. Ağlayarak, sesleri titreyerek...
İSTANBUL’DAKİ YÜRÜYÜŞ
Saldırının tam da eşcinsel haklarının kutlandığı Onur Haftası öncesine denk gelmesi ise çok yakında dünyanın tüm şehirlerindeki onur yürüyüşlerinde daha görkemli kalabalıklar göreceğiz anlamına geliyor.
Normalde eğlenceli geçen bu yürüyüşlerde bu kez öfkenin ve ölenleri anmanın başrolde olacağı aşikâr.
Umarım İstanbul’da 26 Haziran'da gerçekleşecek yürüyüş de geçen seferki gibi gaza bulanmaz, polis çılgınca müdahale etmez.
Hatırlayın, geçen yıl Lady Gaga bile Twitter’dan tepki göstermişti İstanbul’da olanlara, “Kutlama yapan bu masum insanlara saldırmayı kesin” diyerek...
Dahası, bu kez Omar Mateen’in yaptıklarından destek alıp nefret çağrısı yapan, yürüyüş günü Taksim’de olmayı hedefleyen kışkırtıcı radikal gruplar var.
Bu yüzden polisin yürüyüştekilere gaz sıkmayı değil, onları gerçekten korumayı düşünmesi gerekiyor.
Çünkü yapılan nefret çağrıları ürkütücü.
YENİ BİR TETİKLEME
Bu arada herkes şunu konuşuyor.
1969’da New York’taki Stonewall Inn adlı gay bara polisin yaptığı baskın sonrası yaşananlar tüm dünyadaki eşcinsel hareketini tetiklemişti.
Orlando Pulse’da yapılan katliam ise dünyadaki nefret kutuplaşmasının belki de sona ermesini tetikleyecek deniliyor.
Bu bir anda olur mu?
En azından gökkuşağı ayaklanması bu süreci hızlandıracak gibi.
En azından...
Selfie lanetimiz mi oldu
Orlando katliamını yapan Omar Mateen’in medyaya yansıyan fotoğrafları hep selfie.
Kendini çekip durmuş.
Kâh dudağını büzerek kâh polis üniforması içinde...
Beğeniyormuş kendini, belli.
Ya da kendini beğendirmeye çalışıyormuş (Amerikan medyasındaki kimi haberlerde gay çöpçatan sitelerine takıldığı yazılıyordu).
Bitmiyor... Aynı anda seri katille selfie çekimi yapan polisimizi de uzun uzun tartıştık.
“Bu nasıl bir şey?” olduk.
Oysa Boğaz
Köprüsü’nden intihar etmeye kalkışan kişiyi arkasına alarak selfie yapana da tanık olmuştuk.
Alışığız yani böyle abuk durumlara...
En olmayacak anlarda selfie yapmak.
Ya da en olmayacak kişiyle yan yana selfie yapmayı düşünebilmek.
Selfie lanetimiz oldu bence.
Düne kadar eğlenceli bir şeydi.
Ama artık o günler geride kaldı.
Dönüş ne zaman
Önceki gün Amsterdam üzerinden İspanya’ya uçuyordum. Amsterdam’daki pasaport polisi uzun
uzun sorguladı:
“Ne zaman dönüyorsun?”
“Dönüş biletini görebilir miyim?”
Böyle zincirleme sorular. Sonunda döneceğime ikna oldu! Daha önce bu kadar sormazlardı dönüşünü gidişini.
Dikkatimi çekti, aktarayım dedim.
Paylaş