Paylaş
Bu tatlı klişe dün patlayan bir haberle doğrulanmış oldu.
Kavga yılların kavgası aslında.
Herkesin bin kez diline düşmüş, hatta cemiyet kadınlarını ikiye bölüp “Kimin tarafındasın?” diye ikinci bir kavgaya dahi neden olmuş bir karmaşık hadise.
Showtime’ın meşhur serisi “The Affair”de olup bitenlerin gayet masum kaldığı bir muamma, bitmeyen bir sürtüşme, çıkan son dava haberiyle filan “Nasıl yani?” dedirten, sezon sezon sürse oturup izleyeceğin türden bir Türk draması...
Olayın kahramanları bir dönem yakın dost olan Elif Gönlüm ve Gül Gölge.
Önce çıkan kısmın özeti:
Yıllar önce Elif Gönlüm “Kocama samimi mesaj attı” diye bir iddia ortaya atmış, ardından Gül Gölge “Beni tehdit ediyor” iddiasıyla olayı mahkemeye taşımıştı.
Ve şimdi ikinci sezondayız.
Elif Gönlüm’e, Gül Gölge’yi özel dedektifle izletmekten yeni bir dava açılmış.
Özel dedektif Gölge’nin fotoğraf ve videolarını çekip kurduğu internet sitesinde yayınlıyormuş.
Davanın konusu da buymuş: Özel hayatın gizliliğini ihlal etmek suçundan 9 buçuk yıla kadar hapis cezası istemi.
Bir de “revenge (intikam)” şifresi var.
Meğer özel dedektifin numarası Gönlüm’ün rehberinde “revenge” olarak kayıtlıymış...
Valla insan hepsini alt alta okuyunca bile şaşırıyor.
İddiaların hangisi doğru hangisi manipülasyon bilemeyiz, ama benim bu hadisede en çok merak ettiğim şu oldu:
Bir dönem aralarından su sızmayan iki arkadaş nasıl bu denli düşman olabilir birbirine?
Neden oturup konuşmayı bir denemezler?
Valla öyle, saf saf soruyorum yani.
Bir de iki yakın dost erkeğin başına benzer bir hadise gelse yine bu kadar çok olay zinciri yaşanır mıydı acaba?
Yoksa bu kavgalar biraz da kadınlara mı özgü?
DNA testi kesmedi
Seda Sayan herkesi şaşırttı.
“Hale Soygazi’den özür dilemem, çünkü özürlük bir durum yok” demiş.
Nedenini ise şöyle açıklamış: “Geçmişte DNA testi yapılıp negatif kararı çıktıktan yıllar sonra ‘Evet benim çocuğum’ diyenleri yıllar içinde gördük.”
Yani hâlâ “Bir umut var” demeye getiriyor Sayan: “Bekleyin bacım, yıllar sonra gerçek ortaya çıkacak.”
Ne denebilir ki?
DNA’ya inanmayıp böyle bir umuda tutunmak tek kelimeyle tuhaf ve saçma.
Bu da bitti: La Casa de Papel
◊ Sekiz bölümlük üçüncü sezon bir çırpıda bitti, şikayetçiyim.
◊ (Dikkat ipucu içerir) Bazı sahneler azıcık zorlama mıydı? Mesela Tokyo’nun aşk acısı dolayısıyla koca soygunun ortasında zil zurna sarhoş oluvermesi...
Yahu soygundasın, deli misin yani?
◊ Bazı fanların iddiası şu: Berlin’in bir görünüp sonra kaybolan Tatiana’sı aslında acımasız yöntemleri olan polis Alicia’dan başkası değil!
◊ Alicia demişken: Über deli bir karakter. Çok iyi yazılmış.
Favorim o.
◊ “İşine aşkını karıştırırsan her şey sarpa sarar.” Bu sezonun ana fikri bence bu. Profesör haklı valla!
Paylaş