Paylaş
Bohem ev atmosferi ve geniş mutfağının cazibesinden dolayı. Ayrıca pazar akşamüstleri medya şahsiyetlerinin ağırlıkta olduğu partileriyle de çok konuşulurdu.
Masa’nın sahibesi Elif Edes, başka bir yere taşınmak üzere burayı kapatınca particiler bir süre öksüz kaldı tabii. Ama Edes, o esnada başka ev partilerine catering hizmeti vermeyi sürdürdü.
Nihayet cuma akşamı Ortaköy’deki Harley Davidson Cafe’de yeni ’Masa’ görücüye çıktı işte. Eskisi gibi yine uzun bir masa, aynalar, otrişler ve Edes’in antika koltuklarıyla, şıkır şıkır.
Tüm bunlara ek olarak, şahane bir Boğaz manzarası da var yeni Masa’nın. Özellikle yazın açık havada burada yapılacak partilerin çok iyi olacağına şüphe yok.
Başka bir yenilik, Masa’nın gündüzleri kafe hizmeti verecek olması. Geceleri ise parti için kiralanabilecek. Ki Edes’in Masa’sı tam teçhizatlı parti organizasyonu vaat ediyor: Dj’i, garsonu, içkisi ve istenirse öncesinde yemeğiyle beraber....
Suyun içindeki ’yaşam alanı’
İstanbul, sonu gelmeyen bir "devam filmi" gibi. Her seferinde yenileniyor, iyi ya da kötü şekilde. Neden şimdi bu tespit? İki yeni proje duydum İstanbul hakkında, o bakımdan.
Bir tanesi, Çamlıca’nın tepesine yapılacak 256 metrelik bir kule. Hani şu vericilerin olduğu, Karadeniz’in bile kıyısından göründüğü o meşhur yedi tepelerden en görkemlisi.
Şimdilik adı "TV Tower" olan proje halindeki kule, diğerleri gibi bir "yaşam alanı" olacakmış.
Bu yeni tanım da moda oldu zaten, her yer bir adet "yaşam alanı". Ne oluyor bunların içinde? Basit: Yeme-içme mekanları, iş yerleri ve tabii bir kısmı residence, filan.
İkinci proje ise cidden uçuk: Suyun içinde bir başka "yaşam alanı". Kartal civarında deniz açıklarında yapılması muhtemel bu "sulu" binanın içine girenler, bir tür denizaltındaymış gibi hissedecekmiş kendini.
Ankara- İstanbul çarpışması
BURADA BÜYÜDÜM, BURADA YAŞIYORUM!
Merhaba! Ben Zeynep. Bilkent Üniversitesi öğrencisiyim. Evet, Kavaklıdere ve Kızılırmak Sinemaları’nda hálá film izlenmekte. Akün Sineması’nın başına gelenlerden haberdar olmanız da beni ayrıca duygulandırdı. Kendinizi tam olarak hangi şehre ait hissettiğinizi bilmiyorum. Ancak şunu söyleyebilirim, burada doğdum, burada büyüdüm ve burada yaşıyorum: Ben Ankaralıyım ve İmge Kitabevi’ne gelecek olursak, evet her ikisi de ayakta. (Zeynep Akalın)
Hiçbir yere ait hissetmiyorum. "Ait olma" fanatikliğim pek yok. Desem de, Ankara’nın yeri bende şu hissiyat çerçevesinde: Her sabah yatağın illa derlenip toplanması, düzen motivasyonu yani. İstanbul’u söylemeye gerek yok herhalde: Dağınık yatak!
BU UKALALIK NEDEN?
Şu Ankara yazınız benim de pek hoşuma gitmedi. Bir cümle deyip geçmeyin yani, siz de Ankara doğumlusunuz, bu ukalalık neden? Gerçi siz özrünüzü dilemişsiniz, ama yine de size acayip kıl olduğumu söylemek istedim. Ankara büyük şehirde olması gereken (iyisiyle kötüsüyle) her şeye sahiptir. (Serenat E.)
Sahip olmadığını iddia etmedim ki zaten. Sözkonusu olan, bir atmosfer farklılığıydı. Murathan Mungan bir yazısında, yanlış aktarmıyorsam eğer, şöyle yazmıştı: Ankaralılar sokakta birbirleriyle göz göze gelmekten kaçınır, ama İstanbul’da herkes birbirinin gözünün içine bakar. Böyle bir farktı kastettiğim. Ayrıca kıl olmakta serbestsiniz.
BOĞAZ MANZARALI EVDE YAŞIYORUM AMA...
n 23 sene Ankara’da yaşadım. Üç yıldır da Avrupa Yakası’nda manzaranın "süper" olduğu Boğaz’ın bir semtinde yaşıyorum. Şehrin hiç bitmeyen koşuşturmacası, trafiği, her çeşit insanın her yerde bulunması kısa sürede beni yormaya yetti. Her boşlukta biraz olsun nefes alabilmek için Ankara’ya kaçar oldum. Ankara benim için ev kelimesinin ifade ettiği her şeyi simgeliyor. Düzeni, kendi halindeki yapısı, insanları... Bir Ankara aşığı olarak Ankara için yaşayabileceğim tek şehir diyebilirim. (Nurdan A.)
Bu da ilahi bir işaret mi bilmiyorum, ama tam bu satırları yazarken Ankara’dan, uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşım aradı, "Ulan hayırsız, çocuğum oldu, hiç aramadın!" diyerek bir güzel benzetti beni. Tamam, şart oldu, artık bir Ankara yapılacak tez zamanda...
Paylaş