Paylaş
Şimdi de bir dönerin 369 lira olması gündemde.
Dönere kişi başı 369 lira ödeyenler faturanın fotoğrafını çekmiş.
Oysa faturada da yazıyor, dönerin fiyatı aslında Euro üzerinden.
Yani 48 Euro.
Faturanın ödendiği yer Mandarin Oriental Bodrum’un plajı.
Yeni değil, Mandarin’in fiyat politikası 2016’dan beri böyle.
İçindeki tüm restoranların (Bodrum Balıkçısı, Assaggio, Kurochan by İoki) menülerindeki fiyatlar Euro üzerinden.
İlk yıl TL üzerindendi fiyatlar. Sonraki sezonlarda Euro yapma kararı aldılar.
Hatta bu Euro’lu fiyat meselesi geçen yaz da gündeme gelmişti.
Ondan önceki yıl da...
Aynı mesele üzerinde dönüp duruyoruz yani.
Peki Türkiye sınırları içindeki bir otelin bu Euro’lu fiyat politikasının sebebi ne?
2 yıl evvel Mandarin içindeki İoki’ye gittiğimde bunu sormuştum mekan sahiplerine.
“Tüm Mandarin mekanlarında genel kaide böyle” demişlerdi.
Yabancı turist düşünülerek yurtdışı merkezin aldığı global bir kararmış bu.
Özetle Mandarin, “Ben yabancı turiste yönelik hizmet veriyorum, Türk misafir de beni Euro üzerinden kabul etsin” diyor.
Ya sev ya da terk et hesabı.
Bunu bile bile hâlâ “Dönere bu kadar ödedik, aman tanrım” diye şaşırılmasına şaşmamak elde değil.
Şimdi normal oldu
Bir fiyat nostaljisi: 2016 yılında İbiza markası Blue Marlin açılmıştı Mandarin’in bir koyunda. O zaman da onun TL üzerinden fiyatlarını uzun uzun tartışmıştık.
Bir salatanın 65 lira, ızgara somonun 125 lira oluşunu...
Yıl 2020, bu fiyatlar neredeyse normal oldu plajlarda.
Hatta lüks segmentteki çoğu restoranda...
Seyahatin geleceği ‘topluluk’ fikrinde
Çarşamba günü Promadic Gezgin konusunu yazmıştım.
Yakın geleceğin gezgin bireylerinin özelliklerini...
Bugün ise seyahat kültürünün değişen bir başka yanını yazacağım:
Bir topluluğa dahil olarak seyahatini şekillendirmeyi...
Türkiye’de bunun en başarılı örneklerden biri Bonjuk Bay mesela.
Benzer yaşam tarzına sahip, her yaz en az üç kez Bonjuk’ta soluğu alan bu topluluğun yurtdışında gittikleri yerler bile aynı...
Dünyadaki birçok yer artık “topluluk” fikri üzerinden inşa ediliyor.
Misal: Tulum’daki Nomade ve Be Tulum’a bazen 1 yıl önceden rezervasyon yapsanız bile yer bulamıyorsunuz.
Çünkü birbirini tanıyan insanlara, yani topluluklarına öncelik tanıyorlar.
YENİ KONSEPT: SLOW
Şimdi bu topluluk fikrini beş adım öteye taşıyan yeni bir konsept var: Slow.
Slow’un CEO koltuğundaki isim, Berlin’de yaşayan Türk turizmci Serdar Kutucu.
10 yıl boyunca Design Hotels bünyesinde üst düzey yönetici olarak çalışmış Serdar Kutucu, Slow topluluğunu şöyle açıklıyor:
“Çalışma şekline, etkileşime, daha doğrusu tüm yaşama farklı açılardan bakan mekan, proje ve insan topluluğu. Amacımız lokal ve köklü mekanları alıp zanaat, tarım, tasarım ve şifa aracılığıyla keşfetmek. Her mekanı ayrı bir söylemle inşa etmek ve bu yaratılan mekanların her birini benzer düşünen topluluklar için buluşma yeri haline getirmek...”
Slow’un ilk oteli, aynı zamanda bir organik çiftlik olan İbiza’daki La Granja oldu.
Hemen ardından Tulum’daki Treehouse geldi. Her ikisi de çok yeni.
YEREL BİR YAKLAŞIM
Kutucu, konaklama anlayışının değişmesiyle seyahatin geleceğinin büyük zorluklarla yüzleşeceğini de söylüyor:
“Oteller artık kütüphaneden tutun da sağlık kliniğine kadar her şeyi sağlayan, hem misafirler hem de bölgede yaşayanların etkileşimiyle yeni topluluk merkezleri haline gelecek.
Slow olarak geleceğin gezginlerinin ihtiyaçlarını düşünüyoruz.
Hedefimiz misafir deneyimini bütün haline getirmek. Kültürel ve sosyal etkileşimi, sürdürülebilirliği destekleyen yerel bir yaklaşımla.”
Paylaş