Paylaş
Zaten hem yeni dizi çok hem de günde bir dizi bitirmek artık olağan bir rutin.
O zaman bugün sosyal hayat ortamlarından değil, kanepemden yayılarak bildireyim.
İzlediklerimden aklımda kalanların özeti şöyle...
INVASION: İSTİLAYA FARKLI BAKIŞ
Uzaylı istilasını konu alan yapımlarda genelde aksiyon bellidir:
Uzaylıların yıkıcı marifeti bol bol sergilenir, her yer karışır, arabalar son sürat sürülür ve tabii insanlar kaçışır.
Seyirci olarak biz de kaçışan insanları görmekten gizliden gizliye haz alırız aslında.
Apple TV+ dizisi Invasion ise farklı.
Ana damarı uzaylı istilası gibi görünse de başka bir şeye odaklanıyor.
İstila günlerindeki insanların hâletiruhiyesine...
Böyle anlatınca sıkıcı gibi duruyor ama Invasion’ın karakterlerine dair hikâyeler öyle güzel kurgulanmış ki, dramlarını tek tek takip edip hepsine bağlanıyorsun.
Üstelik karakterlerin hepsi farklı ülkelerde ve bir araya gelmiyor.
Bu açıdan dizi Innaritu’nun “Babel”ine de göz kırpıyor.
Gel gör ki bir noktadan sonra insan dramının yanı sıra istilacı hain uzaylıya dair daha çok ipucu istemeye başlıyorsun.
Invasion bu konuda pek az ipucu veriyor.
Neyse, peşin hükümlü değilim. Daha yayınlanacak beş bölümü var.
KULÜP: AH O PERA!
İlk bölümünü ön izlemede izleyip sevmiştim, devamını evde seyrettim.
Dekoru, kostümü ve müziğiyle dönem dizisi nasıl yapılır dersi vermiş “Kulüp”.
Hiçbir şey sırıtmıyor, havada kalmıyor.
Ayrıca her bir karakterin hikâyesi ince ince dokunuyor, atlanmıyor.
Şu ana kadar atlanan ve göz ardı edilen tek karakter, Barış Arduç’un oynadığı İsmet’in babası oldu.
Herhalde ikinci kısımdaki bölümlerde ona dair de bir şeyler izliyor olacağız.
Dizideki İstiklal Caddesi ve Pera ise herhalde herkesin ortak arzu nesnesi şimdiden.
Şu anda böyle rengarenk bir Pera maalesef yok.
Ama yine de dizi, yabancı izleyiciyi buralara tekrar çekip Beyoğlu’nun yeniden yükselmesine azımsanmayacak bir katkıda bulunacak gibi...
YENİ DEXTER:
SIKICI MI BİRAZ?
Çılgın bir Dexter hayranı değildim, arada bir izlerdim.
Sekiz yıl aradan sonra Dexter: New Blood adıyla başlayan diziyi de bu yüzden soğukkanlı bir şekilde izledim.
Sonuç? Sıkıcı bir kuzey kasabasına sıkışıp kalmış, rutinine bağlı yeni Dexter’ın tekrar eski haline dönüşünden ibaret ilk bölüm çok da umut vadetmiyordu.
En azından benim açımdan.
‘Bir markayı bir gecede mahvedebilirsiniz de...’
Ünlü tasarımcı Karim Rashid geçtiğimiz günlerde İstanbul’daydı.
Kütahya Porselen için tasarladığı Skallop koleksiyonunun tanıtımı için.
Rashid o etkinlikte dijital çağa ilişkin şık analizler yaptı.
Birkaç tanesini aktarayım.
Özellikle dijitalde markalaşmak isteyenler için nokta atışı tespitler.
◊ “Dijital çağdayız ve artık herkes aynı bilgiye ulaşabiliyor, üretebiliyor ve bunu insanlara yayabiliyor.
Küçük bir kasabada bir şey üreterek dünyayı değiştirme imkanınız var.
Ergenlik dönemimde her sanatçı Paris’e, Milano’ya, Londra’ya, New York’a giderdi ve sanki bir kariyere başlamak için böyle bir şehre gitmeniz gerekiyordu.
Ama şu an öyle bir şey kalmadı.
Herhangi bir yerden istediğinizi yapabilirsiniz. Bu bir lüks.”
◊ “Fikir sahibi olmak ve bunu dile getirebilmek, dünyaya katkıda bulunmak da bir lükstür.
Bugünün lüks anlayışı kesinlikle tutkulu olduğunuz bir işte çalışabilmek.
Tutkunuzun peşinden gidiyorsanız lüks bir hayat yaşıyorsunuz.”
◊ “Dijital çağda bir gecede bir marka oluşturacağınız gibi bir markayı bir gecede mahvedebilirsiniz de... Eskiden markaların bilinir hale gelmesi 10 yılı alırdı.
Şimdi e-ticarette şirketler aylar içinde milyarlarca ciro yapıyor.”
Paylaş