Bir ara yazmıştım, “dans edilecek iyi kulüpler neden yok denecek kadar az” diye.
En sonunda bu konuda bir aday daha çıktı. Mekanın adı, Lux. Asmalımescit’teki Off Pera’nın sokağından yukarı doğru yürüdüğünüzde, Nar Pera’nın hemen karşısına konuşlanmış olarak bulacağınız Lux; iki katlı, sürprizli bir yer. Üst katı lounge. Yayılmak ve de bir şeyler atıştırmak için tasarlanmış. İlginç bir detay: Bu katın duvarına Latince’de “ışık” anlamına gelen “Lux”ın içinde geçtiği dinsel bir cümle alıntılanmış ve çeşitli dillerde yazılmış: “Ve Tanrı dedi: Işık olsun. Ve ışık oldu”. Lux’ın alt katı ise uzun bir barla başlıyor, arkalara doğru locaları ve küçük de olsa pistiyle şık bir kulübe dönüşüyor. Dekorasyonu, şusu busu bir yana, Lux’a gittiğim gece kasmadan dans edenler çoğunluktaydı. (Hatta onlar arasında Leyla Alaton da vardı.) Ki bu da bir İstanbul mekanı için önemli bir kriter. Genelde bizim mekanlarda ayakta tempo tutulmaktan ve kesişmekten öteye gidilmez, malumunuz. Lux’ta dans edilmesinin en mühim yanlarından biri de DJ’leri sanırım. Ben DJ’leri çok takip etmem, kim ne tür çalar pek umurumda olmaz. Ama o gün (yani cuma gecesi) çalan DJ’ler iyi geldi. Önce DJ U.F.U.K, sonra Mr. V... Durum bu: Lux, 2010’un son dakika sürprizi gece hayatına. Haftanın altı günü açık olacak Lux’ın kapısı ise “kolay girilen türden değil”. Bu mekanın kendi tercihi, ama şu pek hoş değil: Badigartların sokaktan geçen çiçek satıcılarına kibar davranmaması, mekan önünden uzaklaştırması.
Şarkılara balans ayarı
İki arada bir derede Hande Yener’in Balans’taki konserine de gittim. Ben içeri girdiğimde “Lambada” çalıyordu, bir an irkildim, “ne oluyor yahu?” diye. Meğer konserin ilk yarısı bitmiş. Mekan da direkt 80’lere vurmuş kendini. Lambada işkencesi neyse ki kısa sürdü ve Hande Yener konserin ikinci yarısına gayet enerjik, pırıltılı bir mayo kostümü eşliğinde hemen başladı. “Bir Gideni mi Var” şarkısıyla... Hem bu şarkının hem de daha sonra söylenen “Romeo”nun konsere göre yeniden düzenlenmiş hallerini çok sevdim. Hatta mümkünse konserlerde tüm şarkıları CD’deki haliyle değil, baştan aşağı değiştirilmiş yeni düzenlemeleriyle dinlemeyi daha sürprizli ve üzerinde uğraşılmış buluyorum. Yoksa konsere gitmenin manası yok, öyle değil mi? Evde oturup CD’den dinlemek daha mantıklı... Bu bakımdan: Hande Yener doğru yolda.
Erken yılbaşı partileri sona ererken
Geçen perşembe gecesi aynı saatlerde, şehrin farklı noktalarında beş parti birden vardı. Hepsi de yeni yılla ilintili, yani erken yılbaşı partileri. Susan Miller diliyle şunlar rahatlıkla söylenebilir: Bu partilere gidip fazlasıyla coşmuş bünyeler, bu hafta içi bir tuhaf boşluk yaşayacak. Öyle ki yılbaşı gecesi canları pek eğlenmek istemeyecek. 1 Ocak itibariyle mini bir depresyona girme olasılığı bile doğabilir. Gelelim perşembe gecesi olan partilere...
SLIMSTATUS... W Lounge’daki SlimStatus partisinin ev sahipliğini yaptığım için diğer partilere gitme şansım/vaktim olmadı. SlimStatus şerefine W Lounge’a içinde ekranlar olan ince uzun kutular yerleştirilmişti. Bu ekranlarda partinin twitter sayfası vardı. Böylece partinin sosyal medyadaki yansıması an be an -cep telefonuna bakmaya gerek kalmadan- mekan içinden “izlenebildi”. Doğrusu ilginç bir deneyimdi. Bir ara davetlilerle konuşmaktan çok habire twit attığımı fark ettim. iPhone 4’teki twitter aplikasyonu fazla twit’lemekten kilitlenince durup etrafıma bakabildim! Kimler vardı? “Bay Canlı Para” Engin Altan Düzyatan, kırmızı taytıyla ateş saçan Ahu Yağtu, leoparlı dekoltesiyle dikkat çeken Bilge Öztürk, yılbaşı gecesi yapacağı “Cinema Paradiso” partinin detaylarını heyecanla anlatan Tuvana Büyükçınar, partiye tam saatinde teşrif eden Alman disiplinli oyuncu Murat Han, Londra’dan o gün İstanbul’a dönen Bennu Gerede-Cem Büyükhanlı çifti ve Ece Sükan ve Saadet Işıl Aksoy... Bu arada ilk SlimStatus partisinin sorusu da yeni yıl şerefine şuydu: “2011’de daha slim (ince/hafif) olmak için hayatından atmak istediğin üç şey nedir?” Ben o günden beri hâlâ düşünüyorum. Bir tanesi, biraz tezat olacak ama “daha az sosyalleşmek” olabilir mi acaba? Kararsızım!
HELLO’NUN SOKAK PARTİSİ... Cuma gecesi ise Hello! Dergisi’nin erken yılbaşı partisi vardı. Ama bu kez sokakta, Akaretler yokuşunda. Yokuşun sağlı sollu tüm kaldırımları akşam yediden itibaren insanlarla dolup taştı. Keşke Akaretler yokuşu birkaç saatliğine trafiğe kapatılabilseydi. Daha rahat hareket edilebilirdi. Buna rağmen müthiş bir kalabalık vardı. En çok da Emre Çapa’nın Minyon’u önünde duruldu. Minyon demişken, bazı yemekleri mönüden çıkarıyormuş Emre Çapa. Gayet yerinde bir karar olmuş, çünkü bazı yemekler fazla deneysel kalıyordu Minyon ambiyansında bir mekan için...