Paylaş
Performans sanatçısı Marina Abramovic, Hürriyet’ten Ali Tufan Koç’a verdiği röportajda böyle diyor.
Cümlesinin devamı işe şöyle:
“Ancak durabilmeyi öğrendiğinde gerçek senle tanışabilirsin.
Kafanın içindeki uğultuyu değil kalbinin derinliklerindeki sesi dinlemeye başlarsın.
Hiçbir şey yapmamak, gerçekten bir şey yapmanın başlangıcıdır.
Millet şu anda kendini paralıyor; hayat amacını, yolunu ve ait olduğu yeri bulmak için ne yapacağını şaşırmış durumda.”
Abramovic’i okudum ve bir durdum tabii!
Fark ettim ki durmak aslında en zor şey.
Hele şu çağda, hele bir de hareketten beslenmeye alışmışsan...
Keza durmayı başarsan bile elin sürekli o lanet telefona gidiveriyor.
Instagram’a bakmamak için kendini zor tutuyorsun.
Ayrıca durmak demek sıkılmayı göze almak demek.
Ve bu hızlı çağ sıkılmamızı da engelliyor. Her yerden fışkıran bin tane uyaranıyla...
Marina’nın şu analizi de doğru:
“Hayatta bizi huzursuz eden her şeyin asıl sebebi bir oturup hiçbir şey yapmadan durmayı becerememek.”
İyi de Marina nasıl becereceğiz?
Sadede gel!
Arada bir yazıyorum ya.
Sosyal hayatta karşılaştığımız insanlarla yaptığımız şu “Nasılsın, nasıl gidiyor” diyaloğunun bitmeyen kısırdöngüsünü.
İşte Abramovic aynı röportajda bu meseleye değinmiş ve noktayı koymuş.
Çok hoşuma gitti, bundan sonra ben de öyle yapacağım!
Buyurun Abramovic’in çözümüne:
“Londra’daki ilk günlerim... O zaman gencim. Her halim hatırım sorulduğunda ciddiye alıp uzun uzun yanıtlıyordum.
Bir gün, bir arkadaşım ‘Yahu nezaketen sordum, hayat hikayeni anlatmaya başladın’ dedi ve çekti gitti. O gün, ayaküstü geyik sohbetlerin insanı olmadığımı anladım.
Artık ‘Nasılsın’ diye soranlara ‘Sadede gel’ diyorum.”
Kabalığı ne yapacağız
Tamam, gündemimiz her daim dağınık, her daim yoğun.
Fakat sokaktaki kabalığı ne yapacağız?
Herkes birbirine o kadar kaba davranmaya başladı ki, akıl alır gibi değil.
Üstelik kadın erkek fark etmiyor.
Bu ruh halinin, davranışın o tarafla bu tarafla filan da alakası yok.
Genel bir vaziyet.
Dahası bu kabalık hali kalıcı olmaya başladı. Endişe verici olan da bu.
Ah Aliye!
Duyduğumdan beri şoktayım.
Tuhaf hissediyorum.
İlk kez tanıdığım biri intihar etti.
Sevgili Aliye Turagay’dan bahsediyorum.
8 İstanbul, Bird, Flamingo, Fenix ve Eden adlı mekanların yaratıcısı, işletmecisi.
Bu yazıyı yazarken elimdeki bilgiler kısıtlı.
Beynindeki tümörün yeniden nüksetmesi nedeniyle intihar ettiği söyleniyor Aliye’nin.
Çok yakın gelecekte görme kaybı yaşayabileceği ve felç olasılığı sebebiyle kimseye yük olmamak adına bu acı kararı aldığı konuşuluyor.
Kızı ve hayat arkadaşı Joost’a birer mektup bırakmış.
Tüm mekanları beraber yarattıkları Joost, olay olduğu sırada Hollanda’daymış, İstanbul-Yeniköy’deki evlerinde değilmiş. Aliye’yi kızı Ayşe bulmuş...
Hâlâ olayın şokundayım.
Aliye ve yarattığı mekanlar hakkında daha sonra uzun bir yazı yazacağım.
Ama şimdi bir tek şunu söylemeli:
Kararlı, cesur ve zevkli bir kadındı.
Hayallerini anında gerçekleştirmek isterdi.
Onu hep böyle hatırlayacağım.
Umarım şimdi, mekanlarına verdiği kuş isimleri gibi gittiği yerde özgür ve mutludur.
Paylaş