Bu flört hikâyesinde suçlu İstanbul mu?

Hani romantik filmlerde olur ya, sokakta yürürken birden başroldeki kadının yanına bir adam gelir.

Haberin Devamı


Kadına birkaç güzel kelam eder, tanışmak istediğini belirtir.
Hatta köşedeki kafede bir şey içmeyi teklif eder.
Tam ayaküstü flört yani.
Olaylar böyle tatlı tatlı gelişir, ilerler, romantik seyirci de önce sokakta sonra köşedeki kafede sıcak çikolata eşliğinde devam eden bu flörtü ayıla bayıla izler.
Böyle şeyler hep filmlerde olmuyormuş.
Bir tanıdığımın başına gelmiş.
Ama durun, olayların hepsi romantik film gibi değil tabii.
Anlatayım...
Kadın, her sabah olduğu gibi Boğaz hattında hızlı adımlarla yürüyüş yapıyormuş.
Bir adam yanına yaklaşmış ve “Sizi hep yürürken görüyorum, çok merak ettim nasıl bir hayatınız var?” diye konuşmuş.
Kabul, adamın “Nasıl bir hayatınız var” demesi hayli sersem sepet bir söylem olmuş.
Kadının karizması karşısında ne diyeceğini bilememiş herhalde diyelim ve anlatmaya devam edelim.
Kadınla adam ayaküstü birkaç kelam etmişler ama köşedeki kafede sıcak çikolata içerek sonlanmamış olay.
Telefonlar alınmış.
Herkes yoluna devam etmiş.Kadının içine birden kuşku düşmüş, “Ne yaptım ben?” kuşkusu, “Ya adam manyağın tekiyse, neden numaramı verdim ki?” paranoyası.
İşte bu yüzden, birkaç saat sonra adam “Merhaba” diyerek mesaj atınca, kadın kuşku kültürüne teslim olup adamın flörtöz cümlelerine kibarca set çekmiş ve “Size iyi günler” demiş.
Adam da bir daha rahatsız etmemiş.
Aynı kadın ve adam Paris’te filan aynı şeyi yaşasa, olaylar medeni bir şekilde sıcak çikolatayla biter ve hiçbir şey olmasa bile en azından denemiş olurlardı diyenlerden misiniz?
Peki ya İstanbul ve içinde yaşadığımız ilişkiler bütünü, güveni alaşağı eden bir yapıya mı sahip? Buna ne dersiniz?
Kararınızı verin, tarafınızı seçin. Hikâyeyi anlattım, şimdi geri çekiliyorum...

“Ama”sı yok

Haberin Devamı

Gülşen son sahne kıyafetiyle ilgili uzun bir açıklama yayınladı.
Açıklamada en çok “ama”lı kısmı sevdim.
Çatır çatır ve de paldır küldür nefis ifade etmiş.
Gerçekten çok “ama”lı cümle kuruyoruz.
◊ Ama o da öyle yapmasaydı.
◊ Ama o da geçmişte bunu demişti.
◊ Ama bu kıyafetin yeri burası değil.
◊ Ama bu saatte dışarı çıkmasaydı.
Ve evet doğru, “ama”lı cümlelerin aslında hepsi yargı içeriyor.
Herkes “ama” diyerek birilerinin boynuna yargılama ipini dolayıp altındaki sehpayı çekiyor, farkında değil.
“Ama”sız, net günler dileğiyle...

 

Yazarın Tüm Yazıları