Paylaş
Aylar sonra sevdiği mekanda yeniden yemek yiyebileceği için mutlu.
Yaşama şükrettiği gözlerinin ışıltısından belli. Yine de merak ediyorum, “Yeniden buraya gelmek onu ürkütmedi mi, tedirgin etmedi mi? O travmayı nasıl atlattı?”
O FOTOĞRAF ÇEKİLMESEYDİ
Onun adı David Dudi Califa. İsrail vatandaşı.
19 Mart’ta İstiklal Caddesi’nde meydana gelen canlı bomba saldırısından kurtulan turistlerden biri.
Gastronomi meraklısı Califa.
Ülkelerin mutfaklarını keşfetmek, yeni lezzetler peşinde koşmak onun tutkusu. Tutkusunu paylaşanlara rehberlik etmeyi de seviyor.
Marttaki İstanbul seyahatinde de böyle bir gruba rehberlik ediyordu işte.
Lezzet peşinde koşan grubuyla İstiklal’de bir yerde kahvaltı yapmışlar, sonrasında da “Biraz yürüyelim” demişlerdi.
Grubun bir kısmı fotoğraf çektirmek için durmuş, diğerleri daha önden yürümeye başlamıştı ki...
Canlı bomba kendini patlattı.
Önden yürüyen arkadaşları öldü, Califa ve yanındakiler ise yaralı olarak kurtuldu.
Ve işte Califa bu olaydan aylar sonra bir ağustos sıcağında yine İstanbul’da, The Marmara Pera Oteli’nin tepesindeki Mikla’daydı.
Eğer Mikla’nın yaratıcısı Mehmet Gürs beni onunla tanıştırmasa tabii ki hikayesini asla bilmeyecektim, tüylerim böyle diken diken olmayacaktı.
Califa merak ettiğim soruyu içtenlik ve gözlerinde gizlediği hüzünle yanıtladı.
Hayır, korkmamış. İsteyerek ve severek gelmişti İstanbul’a.
Bomba olayından bir gece önce arkadaşlarıyla yemek yediği ve çok sevdiği Mikla’da yeniden olmak onun için güzel bir şeydi.
Kim bilir, bir yandan arkadaşlarını da anmak istemişti.
Daha fazla soramadım.
Travmasını deşmek istemedim.
Califa masasına doğru geçerken Mikla’nın penceresinden İstanbul’a baktım. Kendimi Califa’nın yerine koydum.
Ama galiba en çok Califa’nın bilge gülümsemesiyle
içim ısındı.
DÜNYANIN EN İYİ RESTORANLARI LİSTESİNİN SIRRI
Cemre Narin
Kemikli yüz hatları, iri gözleri, kendine güvenli -ama o güveni pazarlamayan- edasıyla yabancı dizilerden fırlamış gibi bir kadın.
Yemek yazarı ve danışman.
Dahası, The World’s 50 Best Restaurants (Dünyanın en iyi 50 restoranı) listesinin Türkiye, Yunanistan ve Balkanlar bölge sorumlusu.
Bu yıl 50 ila 100 arası sıralamada Mikla’nın 56’ya yükseldiği o meşhur listeden bahsediyorum.
Califa’yla tesadüfen tanıştığım gece benim Mikla’da olmamın sebebi buydu:
Cemre Narin, Mehmet Gürs ve bizi buluşturan Yeşim Aksoy; hep beraber yemek yiyip yemek üzerine konuşacaktık.
İşte o geceki yemek konuşmalarımızdan en ilgi çekici notlar:
O LİSTE NASIL BELİRLENİYOR?
- Dünyanın 26 farklı bölgesinden yaklaşık 900 kişi.
Bu seçilmiş kişiler her yıl üçü kendi bölgesinin dışında olmak şartıyla yedi restoran ismi yazıyor.
En çok yazılan restoranlar da listeye dahil oluyor.
Cemre Narin kendisinin de oylama yaptığı “dünyanın en iyi 50 restoranı” listesinin çalışma yöntemini böyle açıklıyor.
Ve şunun altını çiziyor:
“Önemli olan çok popüler olanı yazmak değil, keşfedilmemiş olanları ön plana çıkarmak.
En azından ben bunu yapmaya özen gösteriyorum. Ayrıca hiçbir şekilde torpil gibi şeyler olmuyor. Çok titiz bir şekilde hazırlanıyor liste.
Oy kullananlar birbirlerini tanımıyor.”
DÜNYAYI KÜÇÜK ÇİFTÇİLER DOYURUYOR
Mehmet Gürs’ün o gece en çok aklımda kalan cümlesi.
“Biz de bunu yapabiliriz” deyip ekliyor Gürs: “Neden New York’taki restoranda Yeni Zelanda kuzusu yensin? Onun yerine pekala Karadeniz’in Karayaka kuzusu o restoranlara girebilir. Ama önce bizim küçük çiftçimizi mutlu etmemiz gerekiyor. Onlar mutlu olmalı ki, bulundukları yerde üretime devam etsinler, süreklilik olsun.”
- Gürs son yıllarda ekibinde yer alan Antropolog Tangör Tan ile Anadolu’yu geziyor, bahsettiği bu küçük çiftçilere ulaşıyor, onlarla tanışıyor, hikayelerini dinliyor.
İşte o gezmelerden birinde, Niğde Aksaray’da keşfettiği Gelveri şaraplarını anlatmaya başlıyor Gürs.
Tamamen eski usulle, küplerde yapılan bu filtresiz şarabı meğer bir Alman üretiyormuş, Udo Hirsch.
Udo’nun hikayesini dinlerken Gürs şarabı masaya getirtiyor.
Çok az sayıda üretilen bu şarap artık Mikla menüsündeymiş.
Gürs’ün, “Küçük üreticiye destek olmalı” lafının lafta kalmadığının en büyük kanıtı bu işte.
Paylaş