Paylaş
Altınbaş’ın L’Or ürünü için yaptığı bir davet. Ortam şık olduğu kadar ağır. Bakışlar, konuşmalar, kıyafetler... Derken o, eski olduğu her halinden belli siyah, dantelli, şık elbisesiyle yanıma gelip oturuyor.
Teklifsizce “merhaba” diyor, yetmedi iri yeşil gözlerini daha da açıp gülümseyerek kendini takdim ediyor.
Artık tam onu dinlememeye karar verdiğim anda şöyle diyor:
“Dört yıl önce bir kulüpte barın üzerine çıkıp dans etmiştik.”
Önce hatırlamıyorum.
Biraz daha ayrıntı veriyor. “Madonna” diyor mesela, “Onun şarkısında süper dans etmiştik.”
Sonra parçaları birleştirmeye başlıyorum, “Ah evet” demeye başlıyorum, hatırladım!
Çok dans etmiştik, çok eğlenmiştik, ama o geceden sonra birbirimizi hiç görmemiştik.
Ve şimdi gayet ağır bir davetin tam ortasında tekrar rastlaşıyoruz.
“Bir gecelik eğlence kankalığı” böyle bir şey.
O gece tanışıyorsun. Biraz muhabbet ediyor ya da direkt dans filan etmeye başlıyorsun. Ama sonra kimse kimseyi hayatının geri kalanına dahil etmiyor.
Ne arkadaş ne sevgili ne de başka bir şey olarak. Kendiliğinden ve zorlamadan.
Orada, o ortamda, o bir-iki saatlik eğlenceli halinizle birbirinizi hatırlıyorsunuz. Hep.
Eğer hatırlamak isterseniz tabii. Bu da bir seçenek!
Bunu seviyorum, yani bir gecelik eğlence kankalığını.
Çünkü bazen hiç tanımadığın, ama frekansı birebir senlik ve de şenlik birisiyle; sürekli gezip tozduğun yanı başındaki arkadaşından çok daha fazla eğlenebiliyorsun.
“PEKİ SONRA NE OLDU?” NOTU: Pera Palas’taki “beni hatırla” konuşmasından sonra bizimle beraber Bird’e geldi.
Orada muhabbete devam edildi, ama onu yine kaybettim!
Ekipteki arkadaşlarım bir anda başka yere gitmek istedi.
O da o sırada içeride, tuvaletteydi. Haber veremedim, filan.
Bir kez daha birbirimizi unuttuk yani.
O yüzden: Sıfır kilometre eğlence kankamı yine kaybettim, hükümsüzdür. Diyorum.
Peki gece kiminle nasıl eğlenilir
? SEVGİLİNLE... Eğer sevgilinle eğlence anlayışın paralelse, işin kolay. Karşılıklı kasılmaz, rahat edersiniz.
Ama eğlence anlayışınız farklıysa dengeyi tutturmak zor.
Mesela böyle bir arkadaşım var. Sevgisiliyle ayrı telden çalıyorlar sosyal hayat konusunda.
Onların bulduğu denge şu olmuş: Geceleri mümkün olduğunca ayrı takılmak!
Sevgilisi arkadaşlarıyla ocakbaşı muhabbetine gidiyorsa, bizimki tam aksi daha şık, daha sosyete yerlerde arz-ı endam ederek eğleniyor.
Ayrı takılmak bu yüzden onları mutsuz değil, tam tersi daha mutlu yapıyor.
? İŞ ARKADAŞINLA... Eğer gece boyu o gün ofiste olan biteni tartışacaksan, ofis dedikodusu yapacaksan; için bayılabilir.
En azından benim bayılırdı.
İş arkadaşınla, çerçeveyi biraz daha genişletip biraz daha içli dışlı olup akmalı aleme.
? KIRK YILLIK ARKADAŞINLA... Onların da şöyle bir handikapı olabiliyor. Sen onu, o da seni korumaya çalışıyor. İster istemez. Çünkü aile gibi olmuşsunuz. Yıllarca birbirinizin annesi babası.
Bir de birbirinize dair her türlü “gece hayatı” ayrıntısına artık sahipsiniz.
Mesela o sana, “çok içme, sonra sapıtıyorsun” dedikçe sinir olma ihtimalin yüksek. Çok içince neler yaptığını tek bilen kırk yıllık arkadaşın olduğu için...
? GECE ARKADAŞINLA... Bu da var, yani gece arkadaşları.
Hayır, tek gecelik kankalarla ilgisi yok bunların. Gece arkadaşları sürekli birbiriyle görüşen tipler. Ama sadece gece! Gündüz versiyonları yok. Varsa yoksa geceleri buluşuyor, eğleniyor, ve yemeklere gidiyorlar.
Gece olunca birbirlerini arıyorlar. Bunu da anlayabiliyorum. Bazı insanlar gece insanı malum.
Bazıları da gündüz...
Dolayısıyla onlar için gece görüşmek, anlaşmak, eğlenmek; daha mantıklı, sağlıklı. O bakımdan.
Paylaş