Paylaş
Siz beş adım ötede arkadaşlarınızla kendi halinizde sosyalleşirken iki saniye sonra bir bakmışsınız ortalık toz duman. Birileri birilerine tekme tokat girişmiş.
Bu tip mekan içi kavgalarda kıvılcımın nereden ateşlendiğini bilmek pek mümkün olmuyor.
Müziğin sesi yüksek, kafalar alkollü, ortam loş, insanlar dip dibe...
Genelde kavganın nedeni ya kız meselesi oluyor ya da birbirine türlü gerekçelerle öteden beri kıl olmuş iki erkeğin “Bana mı baktın lan?”, “Bir durum mu var arkadaş?” diye aniden hey heylenmesiyle filan ortaya çıkıyor.
Önceki gün Kelebek’te yine bu tarz bir kavga manşetteydi.
Kavga o denli şiddetliymiş ki mekanın (Asmalımescit’teki Propaganda) dışına kadar taşmış, orada sürmüş.
Kavga aktörlerinden biri tanıdıktı: Rüzgar Çetin.
Daha önce de adı kavgalarla çok anıldı Rüzgar’ın.
Mesela 2008’de Anjelique’de adının karıştığı kavga hâlâ dün gibi aklımda.
RÜZGAR ÇETİN: KÖTÜ TARAFIM ÇOK KÖTÜDÜR
Haliyle Rüzgar’a ne bu şiddet bu celal diye sormak istedim.
Şöyle döktü içini:
“Adımın sürekli böyle gündeme gelmesinden aşırı mutsuzum tabii ki. Şanssızlık. Hayatımda gerçekten hiç kavga çıkarmadım. Hatta bir mekanda birinin yanından geçerken çok dikkat ederim. Pardon, özür dilerim diye geçerim. Üzerime bir şey dökseler sinirlenmem. Çarpsalar bile önce ben pardon derim. Ama yumruk yiyince insan haklı olarak çıldırıyor. O gece öyle oldu, çıldırdım. Kötü tarafım da gerçekten kötüdür.”
“BİR ANDA BANA YUMRUK ATTI”
Propaganda’daki kavganın sebebini ise kendi gözünden şöyle anlatıyor Rüzgar:
“Kavga ettiğim o arkadaşla alakam yok. Sadece merhaba merhaba. Benim eski kız arkadaşımla dans ediyordu.
Ben de gidip yanağından makas aldım. Bir anda bana yumruk attı. Ben de sinirlendim ve kavga ettik. Olay bu. Elimdeki de muşta filan değildi.”
Ne diyeyim. Bi sakin arkadaşlar...
Gece eğlenmeye çıkmadan önce meditasyon yapın, ondan geriye doğru yavaş yavaş sayın. Neyse, daha fazla cümle kurarsam ebeveynler gibi söyleneceğim, ah be çocuğum eziyet etmeyin birbirinize filan diye. En iyisi mi bir sonraki yazıya geçin.
Danışman kötü film değil
Kadrosunda Michael Fassbender, Javier Bardem, Brad Pitt, Penelope Cruz ve Cameron Diaz’ı barındıran Ridley Scott filmi Danışman (The Counselor) kötü bir film mi?
Hayır, o kadar da değil. Ne beklediğinize bağlı tabii.
- Filmde karakterler arasındaki uzun ve edebi konuşmalar tempoyu yavaşlatıyor, aksatıyor gibi görünüyor.
Ama o konuşmalara kulak kesilmek gerek.
Hele Fassbender’in canlandırdığı avukat karakterinin Meksikalı meslektaşıyla yaptığı uzun telefon konuşmasına.
Çok iyi, çok acıtıcı, çok gerçek, çok hayat rehberi...
- Başka ülkelere/şehirlere zıplayıp dursa da bu bir Meksika filmi. Ve Meksika’nın gizemli, karanlık, ateşli havasını bir kez dahi solumuşsanız, oraya dair her şeyi kısa ve öz aktarıyor film.
- Kült olmaya aday sahneleri var filmin. Ferrari’yle sevişen Cameron Diaz gibi.
- Klip estetiğinde ilerleyen görüntüler de tuhaf bir şekilde haz verici.
- Son söz: Fassbender kadar iyi ağlayan ve üzülen yok!
Markalar bizi özleyebilir mi
An itibariyle bu yazıyı yazarken telefona bir mesaj geldi.
Beymen’den. Yeni yıl alışverişiyle ilgili bir mesaj.
Normalde okumayıp geçeceğim mesaj “Sizi özledik” diye başlayınca haliyle dikkatimi çekti.
Bir marka beni özlediğini söylüyordu.
Kahpe modern dünya artık böyle: Ailen, arkadaşın, sevgilinden değil; markalardan özlem mesajları alıyorsun.
Tuhaf ama, içten içe haz vermiyor değil.
“Aa beni özlemişler” diyorsun.
Tamam, markanın özlediği şey ben değil, param pulum cüzdanım. Ama olsun.
Günümüz ilişkilerinde de çoğu zaman karşı taraf “Seni özledim” derken aslında cüzdanını özlemiş olmuyor mu?
Paylaş