Paylaş
Kostümlere bürünme işi zor geldiğinden. Bir de anlamlı gelmediği için. Mesela Meksikalılar’ın Cadılar Bayramı’yla neredeyse aynı günlere (31 Ekim-2 Kasım) denk gelen Ölüler Günü (Dia de Muertos) çok daha anlamlı.
Çünkü herkes kaybettiği yakınlarını tekrar anıyor, onlar için bol çiçekli sunaklar hazırlıyor.
Amaç korkutmak değil, ölenleri hatırlamak.
Yani Ölüler Günü’nün hikâyesi aslında daha güçlü.
Ama işte Sezen Aksu şarkısındaki gibi, “küresel dünya, küresel life” gereği Cadılar Bayramı daha popüler.
Cumartesi gecesi o popülerliğe yenik düşüp yıllar sonra bir Cadılar Bayramı partisine son dakikada katıldım.
Parti, bizim Tepebaşı’ndaki Soho’da yapıldığından motivasyonum biraz daha yüksekti. Kostüm işini de bir dönem fırtınalar estirmiş “Sleep No More” oyunundan yadigâr ürkütücü beyaz maskemle hallettim. Hem de kalabalık ortamda virüse karşı kendiliğinden koruyucu maske de takmış olacaktım.
Soho’nun binasının önüne geldiğimde ortam inanılmazdı.
Daha girişten itibaren nefis bir atmosfer yaratmışlar.
Sokağa kadar çıkan duman efektleri, tarihi binanın kırmızı bir ışıkla aydınlatılması...
Aynı atmosfer içerde de devam ediyordu. Korku filmlerinden aşina olduklarımızı binadaki odalara çok güzel yerleştirmişlerdi.
Ve kostümler...
Kimisi çok fazla çalışmıştı kostüme, kimisi de benim gibi az çalışarak gelmişti.
Çok çalışanlar içinde en beğendiğim kostümü de burada yayınlıyorum. Genç bir fotoğrafçının, Can Kabba’nın kostümü. Kendisi gece boyu o kostümün içinde durdu ya, bravo kendisine...
Bu arada geceye dair en güzel fotoğraflardan birini partideki arkadaşlarımdan biri çekmiş. Ama partiden değil. Partiye gelmekte olan bir kostümlü çiftin metroda çekilmiş fotoğrafı. Sizce de şahane değil mi?
Taksi savaşlarında bir “Squid Game” hissiyatı
Taksi bulacağız diye sonunda birbirimizi yiyeceğiz gibi görünüyor.
Önceki gün yaşadığım olayı anlatayım.
Taksim’e çıkan İnönü Caddesi’nde taksi bekliyorum.
Ama benimle birlikte o kadar çok taksi bekleyen var ki…
Zaten taksi yok ortalıkta. Önümden geçenlerin hepsi dolu.
Dedim ki, “Burada beklemek anlamsız, sahile ineyim bari”.
Fındıklı’ya iniyorum ve orada da durum aynı.
Taksi bekleyen en az 7-8 kişiyiz.
Ve herkes birbirinin önüne geçmeye çalışıyor, taksi ilk bana dursun diye.
O sırada ben aplikasyondan taksi çağırmışım ve şaşırtıcı bir şekilde taksi geliyor.
Korkuyorum tabii, yolda bekleyenler aracımı kaparsa diye! Kendimi Squid Game’de gibi hissediyorum. Öyle acımasız bir yarış halindeymişim gibi.
Sonunda aplikasyondan gelen taksi önümde duruyor.
Diğer bekleyenler pis pis bana bakıyor. Şoför açıklama yapıyor. Aplikasyondan çağırdı diye...
Araca biniyorum ve Beşiktaş’a doğru ilerleyince durum daha da fena.
Bir kadın resmen taksinin önüne atlayacak gibi oluyor.
Dolu olduğunu görünce ağlamaklı bir yüz ifadesiyle bize bakıyor. Şoför de durumdan dertli, “Herkes bizden nefret ediyor” diyor.
İşin kötüsü bunu neredeyse her gün yaşıyorum ve bu iş çığırından çıkıyor. Sesimizi duyan var mı acaba?
Paylaş