Paylaş
Müjdeler olsun diyebilirim.
Çünkü Akkaya magazin literatürüne yeni bir deyim armağan etti kendiliğinden: Benim şöhretlerim!
Gerçi bu ultra sahiplenme söylemini siyasette (Bakınız: Benim esnafım, benim polisim, benim gençliğim) bolca işitiyorduk, ama magazin deryasında böylesi bir ilk sevgili seyirciler...
Neyse ki magazindeki “benim” söylemi siyasetteki gibi değil.
Toplumda kutuplaşma yaratmıyor, iç dünyalar bulanmıyor.
En fazla diğer ünlü arkadaşları bozuk atmıştır Hakan Akkaya’ya.
“Demek senin şöhretlerin arasında değilim Hakannn” filan diye.
O da onarılacak, halledilecek bir mevzu. İki WhatsApp’tan yazarsın, bir emoji gülücüğü yollarsın, bir de Instagram pozu verildi mi
oldu bitti...
OZAN VE CEM’İN ŞAHANE BERABERLİĞİ
Eğlence dünyasında aslında herkes grup gruptur.
Ya da ilkokul diliyle konuşalım, küme küme.
Anlaşılmayacak bir şey yok, sizin hayatınızda da öyle değil mi?
Sahiplendiğiniz kankalarınız var, hatta haddinden fazla toz kondurmadıklarınız...
Gerisi tu kaka, yalan dünya.
Eh, eğlence dünyası da böyle.
Misal: Ozan Güven-Cem Yılmaz ikilisi. Uzun süreden beri haklarında nasıl yazmak istiyorum.
Şimdi denk geldi, konuyla da madem paralel evren bağlantılı, azıcık yazayım bari.
Yılmaz ve Güven her yere beraber gidiyor, beraber eğleniyor, beraber çapkınlık yapıyor.
Magazin Türkçe’siyle olayı verirsek şayet: Şahane bir beraberlikleri var.
Zor ya, diyelim ki oldu, biri mekanın kapısında kalsa diğeri hemen Hakan Akkaya’laşabilir:
“Benim şöhretli kankamı nasıl almazsınız.”
DİKKAT, HER AN KÜMELER BOZULABİLİR
Eğlence dünyasında işin zor yanı şu: Bugün sana “benim canım” diyen, bir bakmışsın küme değiştirmiş, başka ünlülerle kümeleşmiş. Seni de oracıkta küme dışı bırakmış. O zaman tek çaren kendine yeni ünlü kümeler bulman, yaratman.
Amaç, “benim şöhretlerim”in içini asla boşaltmamak.
Kolay mı? Değil.
Ama işte böyle şeyler sıradan insanların hayatındakinden daha hızlı cereyan edebiliyor.
Şöhretli kümelerde...
Biri açıldı, diğeri de pek yakında
Artık yemek yarışı var. Sadece mekânlar arasında değil, müşteriler arasında da!
“Şu yeni mekânın şu yemeği çok iyiymiş, denedin mi?” sorusunu kimse yanıtsız bırakmak istemiyor.
Bu yüzden açılır açılmaz hemen o yeni mekân neresiyse oraya koşuluyor, tadım yapan gurme titizliğinde yemeklere puanlar veriliyor.
Olmuş ya da olmamış deniliyor ya da: Yok, biraz daha oturması lazım.
YEMEK KOKUSU YAKIŞMIYOR
İşte yeni restoranlardan biri daha: Spago.
20 yıldır Oscar törenlerinin yemeklerini yapan ünlü şef Wolfgang Puck’ın restoranı Spago, ilk kez 1982’de Los Angeles’da açılmış.
Bizde açıldığı yer ise Nişantaşı’ndaki St. Regis Oteli’nin en üst katı.
Yani otel de yeni, restoran da...
Spago, şimdilik ağır bir otel restoranı havasında.
Ondan sıyrılması için zaman geçmesi gerekiyor. Belki ilerleyen saatlerde yapılacak müzikle havası, tadı/tuzu biraz farklılaşır.
Spago’ya girdiğimde beni en çok rahatsız eden şey, yemek kokusu oldu. Böyle bir restorana yakışmıyordu doğrusu. İçerisi havasızdı.
Yemekler elbette çok iyi. Sırf bu yüzden birkaç kere daha gidilir. Bir süre sonra terası açılınca daha da çok...
SOFRA LONDON SÜRPRİZİ!
Gelelim pek yakında açılacak bir diğer yeni restorana. Hayır, bu yeni restoran da ünlü bir yabancı şefe ait değil. Tam aksine, bir Türk’e ait.
Londra’ya yolu düşenlerin çok iyi bildiği Türk restoranı Sofra nisan başı itibariyle Karaköy’de açılıyor.
Üstelik Londra Mayfair’deki o 41 yıllık mekânı gibi küçük metrekarelerde değil, hayli büyük metrekarelerde arz-ı endam edecek İstanbul’a Sofra London.
Peki bu iddianın altında ne yatıyor? Yine yemek tabii. Hüseyin Özer yıllardır kendi kendine oluşturduğu, yön verdiği Türk mutfağı mönüsüyle gerçekten iddialı.
Bunu her fırsatta dile getiriyor.
REVİZE GEREKEBİLİR
Ama İstanbul eski İstanbul değil. Rakiplerini gözden kaçırmaması lazım. Genç şeflerin açtığı yeni restoranlarda modernize edilmiş öyle Türk yemekleri/mezeleri yiyoruz ki, artık onların peşinden koşuyoruz.
Misal: Gile, Yeni Lokanta ya da Duble. Hatta Sofra’nın komşusu olacak Maya.
Dolayısıyla Sofra’nın ağır, hatta bana epey yağlı gelen yemeklerini İstanbul müşterisine göre revize etmesi gerekebilir.
Londra’daki restoranın mönüsünü buraya aynen aktarmak beklenmedik bir kimya uyuşmazlığına neden olabilir.
Tüm bunları mekan açıldıktan sonra bekleyip göreceğiz elbet.
BU SEREMONİ TUTAR
Sofra’nın İstanbul şubesinde Hüseyin Özer’in hayata geçirmek istediği bir uygulama da İngilizlerin meşhur çay seremonisi.
Tıpkı Londra’daki gibi 15.00 ile 18.00 saatleri arasında yapılacak çay saatinde her şeyin usulüne uygun olarak yapılması planlanıyor. Yani:
Bin türlü farklı çay çeşidi ve tatlıyla karşı karşıya kalınacak bir zevk sarhoşluğu...
Sofra’nın en çok dikkat çeken yanı bu olabilir.
İSTANBUL popüler mekân Top 10
1. Alancha / Maçka (1)
2. Fenix / Etiler (2)
3. Rudolf / Karaköy (3)
4. La Boom / Emirgan (5)
5. Gile / Akaretler (6)
6. Lucca / Bebek (4)
7. Spago / Nişantaşı (-)
8. Colonie / Karaköy (7)
9. The Galliard / Etiler (9)
10. Amanda Bravo / Reşitpaşa (8)
Paylaş