Paylaş
Erkekler derken, Arda’nın erkek cemaati.
Kardeşi Okan ve yakın erkek dostları. Ta çocukluğundan beri Arda’nın yanında olanlar.
Aslıhan en çok bundan sıkılmış.
Arda’nın İspanya’daki evinde erkek cemaatiyle birlikte olan yaşam düzeninden...
Bu yaşam tarzını L-Manyak Dergisi’ne verdiği bir röportajda şöyle anlatmıştı Arda:
“Eskiden 70 metrekarelik evimizde Play Station kiralayıp oynuyorduk, şimdi kendi Play Station’ımız var, evimiz daha büyük ama yine aynı arkadaşlarımızlayız. Olay bu.”
Aynı olan sadece Play Station ve çocukluk arkadaşları değil, dahası da var.
Yine Arda’nın ağzından aktaralım. Aynı röportajdan: “Lahmacun, kokoreç, mantı, kasap köfte, kasap sucuğu, kuru fasulye...
Hepsi İstanbul’dan geliyor Madrid’e. Mangal da yapıyoruz hep beraber.
Ama suşi de yiyoruz çok şükür, Çin yemeğinden bilmem nesine...”
Kısacası Arda, yurtdışındaki bazı gurbetçiler gibi:
Türkiye’deki yaşamını aynen devam ettirmeye çalışıyor.
Bu kimilerine göre özünü korumak. Doğru olan bu.
Bana sorarsanız hiç değil!
Bu tamamen bulunduğun çevreden ürkmenin, tam olarak uyum sağlamak istememenin sonucu.
Türkiye’deyMİŞ gibi yapmak, tüm çocukluk arkadaşlarını toplayıp Play Station oynamaya devam etmek aslında dünyaya kendini kapatmak demek.
Biraz da kaçmak.
Oysa başka bir şehirdesin. Başka bir kültürde.
İstanbul’da değilsin. Yeni insanlar, yeni olaylar seni bekliyor.
Bunlarla karşılaşmak, tanışmak, içine girmek, öğrenmek, kimsenin özünden bir şey alıp götürmez. Özünü bozmaz. Aksine zenginleştirir. Heyecan ve bilgi katar.
Eski şeylere tutunmak ise sadece o anlık ruha iyi gelir.
Çünkü eski şeyler aynı zamanda tembelliktir.
Halihazırdadır, fırından çıkarıp sıcak sıcak yersin. Doydun mu mutlu olursun, ama sadece o kadar.
Yeni şeyler çaba ve risk gerektirir. Mutfağa girip yemeği hazırlaman, fırına koyman...
O yüzden hiç tanımasam da Aslıhan Doğan’ı anlayabiliyorum.
O Play Station ve mangal partilerinden nasıl bunaldığını...
İspanya’dayken hâlâ Türkiye’deki yaşamı tekrar etmenin bir süre sonra onu sıktığını...
Anlayabiliyorum.
Ve bu ayrılık gerekçesini yılın en orijinal ayrılık gerekçesi ilan ediyorum.
Yılın son yazısında dondum, çünkü...
Bu yazıyı bayağı donarak yazıyorum. Çünkü sabah elektrik kesildi. Kombi saatlerdir çalışmıyor.
Mecbur, evden çıkıp kendimi elektriği olan, sıcak bir kafeye atacağım.
İstanbul birkaç gündür böyle.
Elektrik kesintileriyle boğuşuyor.
İyice çilehane oldu bu şehir. Trafiğini geçtik, bir de bunlar var. Güya her yer yol, köprü, tünel ama elektrik yok annem. Valla anlamadım bu işi.
2016’nın popüler mekanları
Bir önceki yıl olduğu gibi bu yıl da devam etti Popüler Mekan Top 10 listesi. Okurlardan her zamanki gibi çok güzel tepkiler geldi, “O listeye bakmadan dışarı çıkmıyorum” diyen çok oldu, sağ olsunlar. Mekan sahipleri de yakın takipteydi. Kimi sevdi kimi nefret etti, ama cumartesi gecesi e-gazete güncellenir güncellenmez ilk işleri listeye bakmak oldu.
Bizzat bunu söyleyenler oldu, oradan biliyorum. Ve bugün, popüler mekan listesinde bu yıl en çok yer alan 20 mekan var.
Ocak 2016’dan bugüne kadar. Bu kez sırasız. Buyrunuz:
Kilimanjaro, Klein, Escale, Zuma, Spago, Grey, Lucca, Hudson, La Boom&Gizli Kalsın, Bijou, Fenix Bodrum, Xuma Beach Bodrum, Before Sunset Çeşme, Fly-Inn Çeşme, Momo Alaçatı, Backyard, Hazine, Room&Rumours, Toi, La Boucherie Dinner Theatre.
Paylaş