Acaba şu anda burada sallansak ne olur

Beyoğlu’nda, Kumbaracı Yokuşu’nun aşağı taraflarında bir yeni nesil tiyatro: Kumbaracı 50.

Haberin Devamı


Tiyatronun kapısından koşar adım içeri girdiğimde aklımda sadece oyuna yetişmek var.
Nitekim küçük salona girdiğim anda oyun başlıyor.
Yarım saat sonra oturduğumuz platformun sallandığını hissediyorum.
Hemen yanımdaki arkadaşımı dürtüyorum, “Sallanıyor muyuz?”
O da benimle birlikte bir an panik oluyor. Emin olmaya çalışıyoruz:
Sallanıyor muyuz sallanmıyor muyuz?
Etrafımıza bakıyoruz, herkes gayet cool oyunu seyretmeye devam ediyor.
Ama sallantı devam ediyor!
Sonradan anlıyorum, meğer bir kişinin dahi sandalyesinde sağa sola kıpırdanışında seyircileri taşıyan platform tatlı tatlı sallanıyormuş.
Yine de bir tedirginlik hali: Eğer gerçekten şu anda bir deprem olsa bu salondan nasıl çıkarız acaba?
Zihin fena bir şey, hemen kaçış planları yapıyor, kıyamet senaryoları yazıyor, olasılıkları düşünmeye başlıyor.
O geceden sonra fark ettiğim bir şey daha var.
Az ya da çok, konuştuğum herkes hemen hemen bugünlerde aynı hislerde.
Günün hangi saatinde şehrin neresindeyse, “Şu an burada olsa ne yaparım, nereye kaçarım?” diye 10 saniye bile olsa düşünüyor.

Haberin Devamı

AVM’lerde fark ettiğim şey

Anadolu Yakası’nda bir AVM...
Çocukları olan arkadaşlarımla buluşuyorum.
Çocuklar bir süre sonra uykuya dalıyor.
Eşleri diyor ki, “Fırsat bu fırsat, biz birkaç mağazaya bakalım, siz de çocuklara bakın.”
Biz de bebek arabasında uyuyan çocuklarla beraber AVM içinde tur atmaya başlıyoruz.
O an fark ediyorum, bizim gibi bebek arabasında uyumuş çocuklarıyla AVM içinde tur atan ne çok insan var öyle!
Yarım saat içinde aynı katta en az 10 tur filan atıyoruz.
Sürekli sohbet ediyoruz ama bir süre sonra AVM’nin içindeki elektrikli ortam beni yoruyor ve bu sefer benim uykum gelmeye başlıyor!
Arkadaşlarıma dönüp, “Keşke parkta, açık havada tur atsaydık çocuklarınızla” diyorum.
Bana çemkiriyorlar, “Park mı? Etrafına bir bak istersen.”
Haklılar, etrafta sadece yol kenarı yeşillikleri var.
Haliyle ev dışında vakit geçirmek için geriye kalan tek seçenek AVM oluyor.
Bu nedenle çoğu AVM’de alışveriş trafiği filan değil, puset trafiği var hafta sonları...

Haberin Devamı

Yabancıların doldurduğu o restoran

Tepebaşı’nda yıllardır kendi halinde bir meze restoranı var: Meze by Lemon Tree.
Ne zaman önünden geçsem tıklım tıklım.
Ne var bunda diyebilirsiniz, meze satan her yer dolu oluyor zaten.
Doğru, ama buranın farkı çoğunlukla yabancıların tıklım tıklım doldurması.
Çünkü Meze by Lemon Tree o kadar çok yabancı basında yer aldı ki...
Monocle’ın 2017’deki 50 en iyi restoran listesinden Guardian’a kadar.
TripAdvisor’da aldığı övgüler de cabası...
Tüm bunlara rağmen hiç bu mekana gitmişliğim yok. Galiba şöyle bir şey oluyor İstanbul sosyal hayatında:
Bir mekana yabancılar çok gidiyorsa orayı onlara emanet ediyoruz, sonra biz bir daha gitmiyoruz. Böyle garip, sessiz bir anlaşma...
Sonunda, pazartesi gecesi önünden geçerken yine Meze’nin dolu olduğunu görünce, “Bu sezon kesin geleceğim” diye not aldım.

Yazarın Tüm Yazıları