Paylaş
Çünkü kendimden yola çıkmıştım! O yazıdan bugüne tam 9 gün geçti.
Tek başına izole olmak iyi mi yoksa fena bir şey mi?
İşte son kararım:
İyi bir şey!
Süre uzadıkça sıkılmaya başlayacağımı düşünüyordum.
Pek öyle olmadı.
Neredeyse her gün yapacak bir şey buldum.
Hatta garip bir şekilde fazlasıyla disiplinli oldum!
Yemek, bulaşık, egzersiz, temizlik, kişisel bakım, arkadaşlarla görüntülü sohbet vesaire...Tüm rutinlerimin kendiliğinden saatleri oluştu.
Sürekli dizi/film izlerim sanıyordum.
Pek öyle olmadı.
Oysa korona öncesi dönemde daha çok dizi seyrediyordum.
“Biri olsa mıydı?” demeye fırsat bile olmadı yani. Belki de o fırsatı henüz yaratmadığım için. Kim bilir?
Neyse durum bu:
Yalnızız ve çok güzeliz!
Şu an KÖ ile KS dönemi arasında bir yerdeyiz
Fikir Turu adlı sitede okudum. Felsefeci Ahmet İnam oradaki yazısında çok yerinde bir cümle kurmuş:
“Korona biz insanların özgüvenini sınıyor.”
Devamında şunları söylüyor özetle:
“Korona öncesi (KÖ) dünya ile korona sonrası (KS) dünya farklı olacak.
Değişeceğiz. Bunu kabul edelim. Acılar olacak.
Yalıtılmayı, evde kalmayı, kendisiyle kalmayı öğrenecek birçoğumuz.
Umalım öyle olsun! Kendimizle kalınca ne yapmamız gerektiğini keşfedeceğiz.
Şimdi ne KÖ ne de KS dönemindeyiz.
Koronalı günlerde canımızı diri tutup daha canlı günlere hazırlık yapıyoruz.
Sıkıntıları, acıları can gücümüzle yenerek yeni bir dünyaya çıkmak istiyoruz.”
O kadar doğru ki, şu an KÖ ile KS dönemi arasında bir yerde araftayız.
İnam hocanın dediği gibi: Kendisiyle kalınca neler yapabileceğini keşfeden, yaratıcılığını sonuna dek kullanan, dış dünyadan yalıtılmış yaşamayı sabırlı bir şekilde başaran, KS dönemine daha güçlü girmiş olacak.
Numaranızı doğru verdiğiniz için teşekkür ederiz!
İki hafta önce Avrupa’dan dönen bir arkadaşım var.
Uçuşların durdurulmasına bir gün kala dönmüştü.
Daha yeni “Evde kal” çağrılarının yapılmaya başlandığı zamandı yani.
Arkadaşım ülkeye girişte adresini, telefon numarasını görevlilere bırakmış ve kendini evde 14 gün karantinaya almıştı.
Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanlığı’ndan arayıp ateş, yorgunluk ya da öksürük gibi belirtilerin olup olmadığını sormuşlar.
Telefondaki uzman kişi “Hayır, yok” yanıtını alınca, “Numaramı yazın, iki günde bir mutlaka konuşalım” demiş ve son olarak şunu eklemiş:
“Numaranızı doğru verdiğiniz için çok teşekkür ederiz. Birçok kişi numarasını yanlış veriyor da...”
Arkadaşım bunu anlatınca “Ah ah” dedim, “Kim bilir ülkeye girerken kaç kişi bu şekilde yanlış numara verdi...”
Nasıl bir kafaysa bu artık!
Saçlar başlar
Bir süre daha kuaförlere erişimimiz olmayacağına göre ben de her an Ricky Martin ve sevgilisi Jwan Yosef gibi saçımı üç numaraya vurabilirim!
Çünkü uzadıkça malum, saçın şekli/havası bozuluyor.
Bir de Matrix’teki Neo’nun gerçek dünyadaki hayatına yeniden doğuşunda saçsız oluşu gibi, maksat KS dönemine hazırlık olsun!
Sosyal hayatta bunları bile...,
Bir mekanda sosyalleşirken, uzun saçlarını saniyede bir olanca gücüyle etrafa savurmak suretiyle ortamı “Ben buradayım” diye tatlı sert terörize eden fönlü ablaları...
Yine bir mekanda sosyalleşirken pat diye yanıma gelip “Merhaba n’aber, haftaya kahve içelim” diyen samimiyetsizleri...
Dahi özledim.
Valla, aynen öyle.
Paylaş