Güncelleme Tarihi:
Başörtüsü söz konusu olduğunda hep çocukluğuma giderim. Evimizin emektarı rahmetli Nadire Hanım'ın, beyaz başörtüsünü başından nasıl aniden çekip çıkardığımı hatırlarım.
Ben çocukken Nadire Hanım artık çok yaşlanmıştı. Benden önce amcamın, babamın ve halamın büyümesinde büyük emekleri vardı.
Onu ak saçlı ve kamburu çıkmış haliyle tanıdım. Melek Hanım ona saygıyla ‘‘Nadire Hanım’’ diye hitap ederdi. Ben ‘‘Nine’’ derdim.
Müthiş haylaz olduğumdan ona takılmak hoşuma giderdi.
Saçlarını hiç açmazdı. Ben de bunu bildiğimden başörtüsünü aniden çeker, ak saçlarını ortaya çıkarırdım. Bu elbette ki hayvanca bir davranıştı.
Ninem sesini çıkarmaz, başörtüsünü elimden alır, gene özenle bağlardı. Biraz sonra dalgınlığına getirir, aynı şeyi yeniden yapardım.
Evin beyi sayıldığımdan gene ses çıkarmaz; ama daha da azıtırsam gözleri buğulanırdı.
Ben de ondan özür dilemek için en sevdiği şeyi yapardım. En sevdiği şey, yanlış hatırlamıyorsam Yesari Asım Arsoy'un şarkısı ‘‘Perişan Saçların’’dı.
Nineme o şarkıyı söylerdim.
Geçmişe dalar giderdi.
* * *
Büyüdükçe, asıl önemli olanın kafanın dışı değil, içi olduğunu anladım.
İnsan başını ister açık bıraksın, ister örtsün kafanın yapısı değişmiyordu. Hele insanlar birbirlerinin kafalarının dışına karıştıklarında, kafalarının içi daha da beter kapanmış demekti.
Bana göre, başörtülü bir insanın başını açmasını isteyenin kafasının içinde hiç açılmamış bir örtü vardı. Onun kafasının içi başörtülüydü.
Ve eğer bir başörtülü genç kız ya da kadının başını açmasını istiyorsanız, onun da sizin başınızı örtmenizi isteme hakkı doğardı.
Ve onun elindeki kanıtlar sizinkilerden daha da sağlam olabilirdi.
Ve elbette o da bir gün, sizin başınızı örtmenizi getirecek gücü eline geçirmeyi özlerdi.
Kendisine yapılmış haksızlığa aynı haksızlıkla karşı çıkmakta beis görmezdi.
Yasaların zulüm haline getirilmeye çalışılmasını hiç unutmaz, kendi zulüm yasalarını kafasında hazırlardı.
* * *
Ben televizyonlarda başörtüsü, sakal ve kıyafet yasaklarına karşı protesto gösterilerini izledim.
Bunlar beni mutlu etti. Gördüm ki, başörtülü genç kızlar, başları açık genç kızlarla sarmaş dolaş yürüyorlardı.
Onlar birbirlerini anlıyorlardı; çünkü çağdaştılar.
Birbirlerini anlayamayan, toplumun barış özlemlerini kavrayamayan bizlerdik. Bizler değersizlik duygularımızın tatminini burada buluyorduk..
Biz her gün ortaya bir fitil ateşleyip atıyor, sonra seyrine bakıyorduk.
Biz başlarının içi karanlıklarla örtülü kişilerdik; çağdaş değildik.
Eğer kendi kafalarımızın içindeki örtüyü atabilseydik, kafaların dışındaki örtüye asla karışmazdık.