Paylaş
Önce Pepee, sonra RGG Ayas, Leliko, Pisi ve şimdi de Aydamaya! İlk Türk kadın karikatürist Selma Emiroğlu’ndan bu yana kadınlar çizgi film ve karikatür dünyasında pek yer alamadı. Ancak Ayşe Şule Bilgiç, özgün tasarımı Pepee ile Türk çizgi film tarihine adını altın harflerle yazdırdı. Geçtiğimiz hafta Fransa’nın Cannes şehrinde düzenlenen MIPCOM Dünya Eğlence İçerik Pazarı Fuarı’ndaydı ve çok büyük ilgi gördü. Hollywood Reporter tarafından, ‘televizyon dünyasının dünyadaki en güçlü 25 kadınından biri’ seçildi. Düşyeri Çizgi Film Stüdyoları’nda hazırlanan Aydamaya’yı ve aile çocuk hassasiyetlerini Ayşe Şule Bilgiç ile konuştuk.
Aydamaya nasıl bir karakter?
Aydamaya, Mayakon adlı gezegenden Dünya’ya düşen bir uzaylı. Özel güçleri var. Giysisi, saçları, takıları her şeyi çok farklı. Bir Türk evine düşüyor ve asıl büyük macerası da böyle başlıyor. Aydamaya’nın Dünya’da karşılaştığı her güzelliği keşfederken yaşadığı mutluluk, çocukları bambaşka diyarlara götürüyor.
Peki, sihir var mı? Çok eleştirilen bir konu bu malum…
Sihir yok, ama Aydamaya’nın özel güçleri var. Bizim burada kullandığımız karakter bir uzaylı. Yani çocuğun bire bir kendisi ile özleştireceği bir karakter değil. Eğer bir insan sihir yapsaydı, bu çocukların özdeşleşmesi adına tehlikeli olabilirdi, ama bizim temamızda sihri yapan gerçek bir insan değil.
Dizinin bir bölümü kaç dakika?
Aydamaya, 7-8 yaş üzeri çocukların dünyasına sesleniyor. Bu nedenle 40 dakika. Bir ergenin günde 40 dakika ekran karşısında kalması psikologlar açısından da oldukça uygun. Bir her yapımımızda birçok psikolog ve pedagogla çalışıyoruz.
Hem bir anne hem de bir çizgi film yapımcısı olarak hassas olduğunuz noktalar neler?
Biz kesinlikle doğruyu yanlış üzerinden vermiyoruz. Örneğin ben Pepee’ye bir engelli koymak istedim. Çünkü engelli farkındalığı benim için çok önemli. Biz toplum olarak engelli birini gördüğümüzde “Ah yavrum, yazııkk…” gibi tepkilerle yaklaşıyoruz. Oysa ki bu çok yanlış. Ben de engellilerle çalıştım. Bir engellinin istediği tek şey kendisine normal davranılması, kendisi ile insani bir iletişim kurulmasıdır. Pedagog ve psikologlarla konuştum ama uzun süre içime sinen bir anlatım yakalayamadım. Çizgi filmde “Onların ihtiyacı aslında sıradan davranılmak” filan gibi şeyler mi demeliyiz, diye sorguladık. Ama hayır! Bunlar rencide ediciydi ve içimize sinmedi. Ben de dedim ki, bir tane karakter yapacağım. Bu, Pepee’nin okul arkadaşı olacak. Asla onun engelliliğinden bahsetmeyeceğiz. Hayatın içinde sınıf arkadaşlarından Ahmet nasıl konumlanıyorsa, bu karakter de öyle konumlanacak. Hatta bazı konularda diğerlerinden daha iyi olacak. Mesela bu karakter çok iyi basketbol oynuyor, kimse onun gibi basket atamıyor. O normal biri.
Çok iyi bir yöntem bu…
Biz onun neden tekerlekli sandalyede olduğunu, neden yürüyemediğini vurgulamadan çok şey söylemiş olduk izleyiciye. Ve karakterimiz Keke o kadar sevildi ki… Mesela en zor durumda tekerlekli sandalyesiyle jet gibi gelip herkesi toparlıyor ve gitmeleri gereken yere o götürüyor herkesi. Harika basketbol oynuyor. Futbol oynuyorlar, o kaleci oluyor. Ama asla engelli olduğunun altı çizilmiyor.
Bir çizgi filmi üretirken nelere dikkat ediyorsunuz?
Biz, çocuklar için ürettiğimiz çizgi filmleri veya kitapları hazırlarken pedagoglarla çalışıyoruz. Ancak tek bir pedagogla değil, söylediğim gibi pedagoglarla. Çünkü pedagog dediğimiz de bir insan ve kendi eğilimleri var. Bazen bire bir tutmayabiliyor. Bu nedenle birçok görüşü alıp sentez yapmaya başladık. Örneğin bir pedagog “Çocuk artık seninle uyumamaya, yalnız başına uyuması gerektiğine alışsın” diyor, bir başkası “Ne ilgisi var canım” diyor. Sonra baktım, ben çocuğumla uyumak istiyorum, çocuğum da benimle uyumak istiyor. O halde neyi kısıtlıyorum? Bu, bizde Düşyeri olarak da bir pedagoji anlayışına sahip olmamız gerektiğini gösterdi. İnsanlar eski zamanlarda özel yataklarda ayrı ayrı odalarda da uyumuyordu ki. Neyin kısıtlamasıydı bu? İçgüdünün söylediği bir şey var. Ergenliğe ulaştığında mesela bir çocuk anne istese de gelip annesi ile uyumaz. O zaman ihtiyacı varken neden vermeyeyim ona? Sonra pedagoglarla konuştum “Çok doğru yerdesin Ayşe” dediler. O zaman “Düşyeri olarak biz bunu benimsiyoruz” dedim. Bilim ışığında yine. Bizim savunduğumuz şey, çocuk isteyene kadar, senden ayrılacak bireysel farkındalığı oluşacak kadar anne yanında duracak. Durabildiği kadar. Güvenliğini sağlayacak…
Pepee birçok yönden fazlasıyla eleştirildi. Hatta bazı eleştiriler bu yerli yapımı aşağılara çekmeye çalışan eleştirilerdi…
Biz Pepee’yi üretmeye başladığımızda Türkiye’de yerli çizgi film üretilmiyordu. Hiç yerli çizgi film kanalı yoktu. Biz çizgi film yapmaya 7 yıl önce başladık. Bir amacımız vardı, o da kendi kültürümüzden çıkmış olan çizgi filmler yapmak. Bu ülkenin çocuklarına, bizim dilimizde, kültürümüzde bir şeyler anlatmak. Ben kendi kendime “Acaba neden çizgi film yapılmamış ülkemizde?” diye sordum ve gördüm ki, yapılmaması için her şey var. Üç kişi bir araya geldik, “Nasıl çizgi film yapılır?” diye soruyoruz, bilen yok. Çizgi film senaryosu yazmayı bilen yok. Çünkü bu apayrı bir uzmanlık alanı. Senaryo yazmakla çizgi film senaryosu yazmak çok başka. Sonrasında hasbelkader bir çizgi film yapmayı başardınız diyelim, o zaman yayın kuruluşu düşünmeye başlıyorsunuz, ama onu bulmak bile çok zor. Bu alanda yeniyiz ve deniyoruz. Elbette hatalarımız var, olacak da… Ama kendimizi düzelterek, ilerlemek istiyoruz. Önümüzde örnekler olmadığı için nerelerde takılırız, nerelerde hızlı yol alırız bilmiyoruz. Ama öğreniyoruz...
Ayşe Şule Bilgiç’in ilkleri
- Türkiye’nin ilk milli çizgi film kahramanını üretti
- Türkiye’nin ilk kadın çizgi film yapımcılarından biri
- Cannes’da düzenlenen MIPCOM Fuarı’nda Kurucusu olduğu Düşyeri Çizgi Film Stüdyoları ‘başarı öyküsü’ olarak anlatıldı
- Çizgi filmi en uzun süre yayımlanan ilk Türk kadını
- Hollywood Reporter tarafından ‘TV dünyasının en güçlü 25 kadınından biri’ seçildi
- Düşyeri, Avrupa İş Ödülleri Girişimcilik Kategorisi’nde ‘Ulusal Şampiyon’ seçildi
Paylaş