Paylaş
Dünyanın seçkin insanlarının ağızlarında ‘çocuk hakları’, ‘insan hakları’, ‘yaşama hakkı’, ‘eğitim hakkı’ sözleri havada uçuşurken; mülteci kamplarında çocuklukları harcanan, temiz suya, sağlıklı gıdaya bile erişemeden büyüyen çocuklar var. Yüzlerce, binlerce, milyonlarca...
Ortadoğu’nun çocukları onlar! Çoğu zaman hüzünlü bakışları, kirli ve pis sularda gezinen çıplak ayakları, dağınık saçları, güzel gözleri ile akşam haberlerine konuk oluyorlar. Dünyanın nimetlerinden yararlanamadan büyüyorlar. Kırlarda koşamadan, tiyatroya sinemaya gidemeden, zengin bir kültürün içinden gelip de o kültüre ait tek bir müze bile gezemeden. Bombaların içindeki çocuklar onlar… Medeniyetin hiçbir nimetinden faydalanamadan hayatları tükeniyor. Peki, ya bir gün öfke ile dolup da gelecekte tüm dünyaya isyan bayrağını açarlarsa? Olmaz mı? Olmuyor mu?
“IŞİD ve Irak” kitabının yazarı Abdullah Ağar son 5 yılını Irak’ta geçirmiş. Bölgede neler olduğunu yakından incelemiş. İşin terör boyutunu, petrol çıkarlarını, mezhepleri, zalimleri ve mazlumları tek tek yazmış. Bölgeyi gerçekten anlamak isteyen herkes mutlaka okumalı bu kitabı. “Peki, çocuklarla bunun ne ilgisi var?” diyeceksiniz belki… Açıklayayım:
Size Hıdır’dan söz edeceğim. O daha 11 yaşında. Yüzü gülüyor ama gözleri 70 yaşında! Ona Abdullah Ağar’ın kitabında rastladım.
Abdullah Ağar ve 11 yaşındaki Hıdır
Hıdır’ın tek oyuncağı, eski püskü külüstür bir bisiklet. Abdullah Bey ile Bağdat’ta tanışmış. Bu külüstür bisiklet sayesinde arkadaş olmuşlar. Caddede patlayan bombadan sonra “Hemen kaçın, ikinci bomba patlayabilir”, diye o uyarmış Ağar’ı! Daha 11 yaşında ve hayatın gerçek yüzünü görüvermiş bir anda! Yetişkinlerin bile anlayamadığı çaresiz olgunlukla, terörün Ortadoğu’da nasıl çalıştığını erkenden öğrenmiş. Önce ilk bomba, sonra da merak edip yaralılara yardım etmek için olay yerine koşanları da yok edecek ikinci bomba! Ve ölüm… Ve çocuklar!
Bomba araması yapan çocuklar
Irak’ın televizyon kanallarında dolaşan bir kamu spotu! Halkı ‘bilinçlendirmek’ için sık sık yayımlanıyor. 5-6 yaşlarında iki kardeş, sabah daha kimse uyanmadan yataklarından kalkıp, bahçede duran arabalarına koşuyorlar. Araba, babalarına ait! Bahçedeki oyuncakların arasında araçların altında bomba aramaya yarayan bir alet duruyor. Bu araç altı arama aynası, oyuncaklar kırılarak yapılmış. Barbi bebeğin şemsiyesinin sopası, pembe çerçeveli bir plastik ayna ve bunları birbirine bağlamak için oyuncak bir bebeğin dantelli giysisinden ip yumağı… İki küçük çocuk, babaları ölmesin diye her sabah aracın altında ve içinde bomba arıyorlar. Küçük kız, elindeki eğreti arama aynasıyla arabanın altına bakıyor, çamurlukların içlerine, lastiklerin arkasına, yakıt deposuna, her yere… Abisi de aynı aramayı yapıyor. Kızın dizlerine ve ellerine toz ve çamur bulaşıyor, pijaması kirleniyor. Abisinin yüzünde motor yağı lekesi! Fakat içleri rahatlıyor, çünkü araba temiz. Her şeyi yerli yerine koyuyorlar, kahvaltı yapıyorlar. Baba yola koyulmadan önce her zaman yapıldığı gibi vedalaşılıyor. Ancak sadece vedalaşılmıyor, aynı zamanda helalleşiliyor! Bu bir Irak geleneği olmuş. Arkasından el sallanan baba gidiyor. Bu merasimler uzun zaman devam ediyor. Ta ki, bir arama operasyonu sonrasında helalleşilen, arkasından el sallanılan babanın arabası patlayana dek! Araba ile çocukların gelecekleri de havaya uçuyor. “İşte Ortadoğu gerçeği bu!” diyor kitabında Abdullah Ağar ve ekliyor: “Irak’taki kavganın en büyük mağdurları kadınlarla çocuklardı.”
İşte o kadınlar ve çocuklar umutsuz. Aylan’lar, Hıdayyır'lar, Ahmet’ler, Ömer’ler… Onların hikâyeleri bize hiçbir şey öğretmedi mi? İşte onlardan bazıları...
Bağdat’taki bir kampta, Irkalı iki çocuk. Şiddetle yağan yağmurun ardından balçık gölüne dönen çadırkentte hayat arıyorlar.
IŞİD’in elindeki Suriyeli ve Iraklı çocuklar…
Irak’taki Suriyeli mülteci çocuklar. Çadır kentlerde hayatları geçiyor. Oynayacak oyun alanları, oyuncakları yok. Onlar da taşlarla oynuyor.
Onun adı Ömer. Henüz 5 yaşında. Bağdat’a yağan şiddetli yağmur, çadırlarını mahvetmiş. O, ise ilk önce en değerli dostunu, oyuncak penguenini kurtarmış.
Ve o da 'Çocukları koruyun!' diyor.
Bugün, Dünya Engelliler Günü! Dünyanın birçok yerinde engeller kaldırılmaya çalışılırken, Ortadoğu’da her gün yeni engeller ortaya çıkıyor. Çocukların organları çalınıyor, mayınlar ve bombalar yüzünden her gün onlarca çocuk sakat kalıyor, tıbbi atıklar sonucu birçok çocuk görme duyusunu yitiriyor, işitme duyusunu kaybediyor. Savaş her geçen gün yeni nefret tohumları ekiyor, yeni engellere sebep oluyor. İyi bir gelecek için barışa konulan tüm engeller kaldırılmalıdır. Bunun için de öncelikle küresel güçlerin silah ticareti durmalıdır. Koşulsuz barışın ve engelsizliğin ilk adımı budur.
Paylaş