Paylaş
KÜNYE |
Yön: Özcan Deniz |
Oyn: Özcan Deniz, Deniz Çakır, Barış Falay, Ragıp Savaş |
Tür: Romantik Komedi |
Eski Yeşilçam filmlerinin sıcaklığını ve ruhunu yakalayan Ya Sonra, evlilikleri monotonlaşan ve ruhsuzlaşan bir çiftin ayrılığa kadar giden ilişkisini konu alıyor. Başrollerde Özcan Deniz, Deniz Çakır ve Barış Falay var.
Düğünler peri masalları gibidir. Prenses beyaz atlı prensini bulmuştur.
Peki ya o beyaz atlı prens bir süre sonra rehavete kapılır ve attan düşerse?
Evlilik nedir o zaman?
Mutlu son mudur?
Yoksa mutluluğun sonu mudur?
ERKEK ARKADAŞ VE FUTBOL TAKINTILI BİR KOCA
Yaklaşık 20 yıldır setlerde olan ve şarkıcılığın yanı sıra oyunculuk ve senaryo yazarlığı da yapan Özcan Deniz, kamera arkasına geçtiği ilk filminde evli bir çifte çeviriyor kamerasını.
Peri masalı başlasın diye atılan imzanın ardından gelen inişlere, çıkışlara odaklanıyor.
Ya Sonra’nın ana karakterleri kimi halleriyle ilk insanı andıran Adem ve hayatını ona adamış olan karısı Didem.
Adem, doğulu bir ailenin İstanbul’da yaşayan oğlu. Veteriner. Karısını seviyor. Ama arkadaşlarını ve futbolu da.
Didem mimar. Ama hayatında önceliği işinden değil de eşinden yana kullanmış.
EVLİLİĞİN YEDİNCİ YILINDA GELEN KARA BULUTLAR
Bu dışarıdan bakıldığında mükemmel görünen çiftin evliliklerinin 7. yılında üzerlerinde kara bulutlar dolanmaya başlıyor.
“Karımdır, ne yapsam da oradadır” mantığındaki Adem, aslında çok sevdiği Didem’i önemsememeye ve ilişkisine gereken önemi göstermemeye başlıyor.
İlgi, sadece biraz ilgi bekleyen Didem ise her ilgisizlikte biraz daha uzaklaşıyor Adem’den.
İşte tam o sırada araya kara kedimiz, şeytanımız giriyor.
Cem adlı işadamı, Didem’i bir iş ortamında tanıyor ve ilgisini belli etmekten kaçınmıyor.
Bu, Adem ve Didem’e ilişkilerini toparlamak için verilen bir şans mı, yoksa ayrılığın ayak sesleri mi?
ERTEM EĞİLMEZ FİLMLERİNİ KARE KARE İNCELEMİŞ
Özcan Deniz, ilk yönetmenliğinde eski Yeşilçam filmlerindeki sıcaklığı, samimiyeti, dinamizmi ve enerjiyi yakalamış.
Bunu yapmak için özellikle Ertem Eğilmez filmlerini kare kare incelediğini söylüyor.
Tek bir karenin içinde tüm oyuncuların olduğu sahneler çekmeye özen göstermiş. Kadrajının içi hiçbir zaman boş değil ve her oyuncunun bir lafı var. Teknolojinin ve son model kameraların harikaları kadar oyunculukların dolu dolu öne çıktığı bir film olmuş Ya Sonra.
DENİZ ÇAKIR VE BARIŞ FALAY
Oyunculuklar derken öncelikle kast seçimindeki doğrulardan bahsetmek gerek. Deniz Çakır ve Barış Falay, izleyicinin farklı karakterlerde görmeye alıştığı oyuncular. Üzerlerine oturmuş etiketlere rağmen Ya Sonra’daki rollerinde inandırıcı olmaları hem seçimdeki doğrulara hem de iyi oyunculuklara işaret ediyor.
Adem’in serseri ruhlu, çapkın arkadaşı rolünde Ragıp Savaş’ın oyunu da etkileyici.
Özcan Deniz, bir yandan kamera arkasıyla da uğraşırken kamera önünde de başarılı bir iş çıkartmış. Adem rolünde son derece inandırıcı, abartısız ve doğal bir oyunculukla çıkıyor karşımıza.
VETERİNER VE HAYVANLARI SEVİYOR, BEN DE ONU
Adem, bazı davranışları adı gibi ilk insan özellikleri taşısa da özünde, hamurunda iyi bir adam.
Beni en fazla etkileyen özelliği hayvanları sevmesi ve veteriner olması oldu.
Veteriner olduğunu öğrendiğim andan itibaren ona olan sempatim arttı.
Adem’in sevilesi bir karakter olması Özcan Deniz’in en büyük başarılarından.
Yoksa bu kadar vurdumduymaz bir adam için kılımızı kıpırdatıp, üzülmezdik bile.
KOMEDİ VE DRAM DENGESİ MÜKEMMEL
Ya Sonra’nın bir başka önemli başarısı komedi ve dramı mükemmel bir şekilde dengelemiş olması.
Komedinin aşkı temsil eden kadın ve erkeğe değil de erkek tarafının arkadaş grubuna bırakılmış olması gayet doğru bir seçim.
Adem ve Didem’e sadece dram, romantizm ve aşk kalıyor, ki bu da onlar için endişelenip, üzülmemiz ya da sevinmemiz için bize daha fazla neden veriyor.
SEZEN AKSU’DAN ‘SENİ KİMLER ALDI’
Ya Sonra, müzikleriyle özdeşleşen sahnelerle ağlatan bir film.
Filmi izlerken ilk gözyaşlarımın Sezen Aksu’nun ‘Seni Kimler Aldı’ şarkısının çaldığı sahnede akmaya başladığını itiraf etmeliyim. Özcan Deniz’e o dokunaklı sahneyi yazdıran da bu şarkıymış zaten.
Tokat gibi gelen bir ayrılık düşünün ve fonda Sezen Aksu “seni kimler aldı, kimler öpüyor seni, dudağında dilinde ellerin izi var” desin.
Daha ne olsun?
Ya Sonra, ciddi kelamlar etmeyen, mesaj kaygılı bir film olma iddiasında değil. Ama aslında evlilik ve ilişkilerle ilgili çok güzel ve yerinde cümleler kuran bir film.
İnsanı ilişki, beraberlik, aşk, evlilik, erkek ve kadın arasındaki farklılıklar üzerine düşünmeye itiyor.
O arada da güldürüyor, ağlatıyor, duygulandırıyor.
Özcan Deniz, senaryosunu yazdığı ve yönetmenliğini yaptığı bu ilk filminde Türk izleyicisinin kalbinde sıcak, komforlu ve sağlam bir yer edinmeyi başardı diyebilirim.
Yolu açık olsun.
"20 YILDAN FAZLA ZAMANDIR SETTEYİM"
- Özcan Deniz, ‘Ya Sonra' filminin senaryo yazarı, yönetmeni ve başrol oyuncusu. Biraz fazla yük almış olmadın mı sırtına?
Özcan Deniz: Evet aldım. İlk seferde kendime hiç acımamışım.
- Ya Sonra çok uzun yıllara yayılmış bir hikaye. 9 yıl oldu herhalde fikir aşamasından bu yana. Sonra da beş yıldır üzerinde çalıştığını biliyorum. Bir de senden dinleyelim 'Ya Sonra'nın çıkış noktasını ve sonrasındaki hikayesini.
Ö.D: 'Ya Sonra' benim aslında yapımcılık yapma isteğimle başladı. Yapımcılık yapmak dediğimiz zaman hikayeyi, şeklini, yönetmenini, castını kendiniz yönlendirebiliyorsunuz. Kendi istediğiniz filmi perdeye aktabiliyorsunuz. Böyle bir avantajı var. Bir de ticaret, o anlamda ticari seçimi kendim yapmak istedim.
- İlk aklında olan 'Ya Sonra' mıydı?
Özcan: İlk aklımda olan bir aşk filmi yapmaktı. Çünkü Türk sinemasında böyle bir boşluğun farkındayım. Yapılırsa seyircisi var, potansiyel var, ama film yok. Ama doğru dürüst hikaye bulamıyordum. O sıralar aslında biraz kopmuştum ben bu fikirden. Korku filmine yönelmiştim. Korku filmi çekmeyi düşünüyordum. Güzel bir hikayem vardı ki hâlâ var. korku değil aslında psikolojik gerilim, hala yapmak istiyorum.Sonra bir arkadaşım o sırada boşandı. Uzun süre bende kalmaya başladı. Beraber kadın erkek ilişkisi, boşanma üzerine çok sohbetler ettik. Oradan ben buldum hikayeyi, yazmaya başladım.
- Kök hikayesinde ne var 'Ya Sonra'nın?
Özcan: Kök hikayesi kadın erkek ilişkisi üzerine. Hani bütün masallar, bütün hikayeler, izlediğimiz bir çok aşk filmi kahramanlarımız kavuştuğunda biter. Yani filmin başında da söylüyor zaten, 'prenses prensini bulur evlenir ve biter, peki ya sonra' diyor. Bütün bunlar filmin üst başlığı. Onun dışında kadınla erkeğin evlilikteki duruşu. Erkeğin daha tamam evlendim evim var, ee daha ne olabilir. Bunun adını düzenli hayat olarak adlediyor erkek. Mutlu oluyor da bundan. Bir süre sonra sevgilisine, eşine evliliğe reflekslerini yitirmeye başlıyor. Aşkı değil reflekslerini yitirmeye başlıyor. Bir çok arkadaşım var ilgisi yok ama aşkı var, sever karsını. Ama kadın öyle değil, kadın çok daha yenilik isteyen, devinim içinde, sürekli hareket eden. Ya kadınların bir çoğu kabul ediyor ya da kimisi işte bizim Didem gibi isyan bayrağını çekiyor. Çektikten sonra erkek o kaybettiği reflekslerini tekrar kazanıyor. Aslında kadınlar biraz bunu şantaj olarak yapıyor bir çoğu. Yani bak arkadaş kırmızı çizgiye geldik aklını başına topla olarak. Şantaj yapıyor ya da kesin tavrını ortaya koyuyor ve iş gerçekten çıkmaza giriyor. Çünkü kadın gerçekten karar verirse bu tehlikelidir.
- Benim çok hoşuma giden Adem'in tabii ki hayvanları sevmesi, veteriner olması. O sahneden sonra vurdun beni filmin sonrasını daha bir ilgiyle izlemeye başladım.
Özcan: Evet çocuk ve hayvan sevgisi bende en az Adem kadar yani bakmadığım beslemediğim hayvan kalmadı. Ben hayvanların enerjisini çok inanıyorum. Piton bile baktım.
- İlk kez yönetmenlik yapıyorsun oynadığın filmlerin sayısı çok, televizyonun sürekli içindesin kamera karşısında. Ama kamera arkasına ilk geçişin. Nasıl oldu? Nasıl cesaret ettin ya da zaten geç kaldım diye mi düşünüyorsun?
Özcan: Yok geç kalmadım. Hani bilgi olarak hazır olsanız bile psikolojik olarak hazır olmanız için bir zaman lazım zaten. Biraz demlenmesi gerekiyor önünüzdeki işinde. O senaryoyu yazıp üç ay içinde sete çıkmanız da yanlış. Çok hatasını görüyorsunuz. Ben doğru zamanda olduğunu düşünüyorum. Halkın, seyicinin gözünde biraz inandırıcılığı olabilmesi için de bir sürecinde yaşanması gerekiyor. Bu kadar film çektim, ben 20 yılı aşkın setteyim.
- Meraklı mıydın kamera arkasına yani o 20 yıllık süreç senin aklında bir şekilde yönetmenliğe hazırlanma sürecin mi oldu?
Özcan: Tabii tabii hatta Çağan, “oğlum git uyu” diyordu Asmalı Konak zamamında. İşim olmadığı zamanlarda çayımı alıp monitörün orada duruyordum. Gözüm hep Çağan'daydı. Ya da biz Mahinur Ergun'la hep iki yıl senaryo çalıştık. Haziran Gecesi'ni beraber yazıyorduk, ben öyküsünü yazıyordum o senaristliğini yapıyordu. Meral Okay da bana çok ilham vermiştir. Ertem Eğilmez bu filmi çekerken mesela kendime hoca olarak duvara astuğım koyduğum kişidir. O adam yıllar önce bu sıcaklığı Türk sinemasında nasıl yakaladı, neydi formülü diye o filmleri kare kare izledim.
- Filmden yola çıkarak sorayım, aşk evlilik boyunca devam eder mi sence yoksa başka bir şeye mi dönüşür?
Özcan: Başka bir şeye dönüşüyor ama bu dönüştüğü şey aşktan daha değersiz bir şey değil, hatta tam tersi çok daha değerli bir şey. Aşk dediğimiz gibi çok riskli, hata yaptıran, yanlış yaptıran bir duygu. Sağlıksız bir durum. Daha sonra elle tutulan bir mutluluğa gidiyor iş, işte çocuk yapıyorsunuz, ev kuruyorsunuz, beraber eşyalar alıyorsunuz, ne bileyim tatiller, fotoğraflar, çevreler, beraber bir şey paylaşmalar, alışkanlıklar çok kıymetli. Hani artık onsuz bir şey yapmama isteği, artık hayatım ben ve o demeye, karşı tarafa artık gerçek anlamda hayatım demeye, hayat arkadaşım gerçek anlamda demeye başlama bunlar gerçekten çok kıymetli değerli şeyler.
Paylaş