Paylaş
Konu başka yerlere gitti.
Vampir filmi tutkunlarının Alaca-karanlık serisiyle birlikte vampirlerden fena halde soğuduklarını öğrendim.
Anıl Ergin, “Asıl kutuplaşma korku filmi sevenler arasında oldu; vampir sevenler ve zombi sevenler” demiş ve romantik vampir filmi Alacakaranlık için ağır yazmış: “Vampir filmlerindeki sulu aşk zırvalıkları bizi zombi filmlerine itiyor. Saf korku ve şiddet artık zombi filmlerinde. Alacakaranlık’ın Umutsuz Ev Kadınları’ndan (Desperate Housewives) farkı yok.”
Diğer yanda soruma cevap verirken vampir Edward’ı yerden yere vuranlar da var. ırem Ergün “Edward Bey, Bella’ya olan aşkı/kaybetme korkusu ve Jacob’ı kıskanması nedeniyle pısırık oldu.
Ben, bir kadın olarak, Edward gibi attığı her adımdan korkan, sevdiğini koruyamayacak gibi hissettiğinde kaçan bir erkek yerine, Jacob gibi kuvvetli, cesur, lafının eri ve ‘uğruna dağları yakarım’ ruhunda bir erkeği yanımda görmek isterim” demiş.
Türkiye Jacob’ı tutarken yurtdışında takip ettiğim anketlerde kazanan hep vampir Edward oluyor. Hem de ezici oranlarla.
Buradan yola çıkıp, light vampirlerden hoşlanmayan Türkler maço erkek sever dersek ne olur?
Yerinde bir tespit olur sanırım.
Çocuk varsa evlilik sözleşmesi şart
Alara-Cem Uzan ayrılığı uzantısı konuyla ilgili benim de fikrim var elbet.
Evlilik sözleşmesinin şart olduğunu düşünüyorum!
Özellikle de ikinci, üçüncü, dördüncü (Hürmüz misaliyse yedinci de olur tabii!) evliliklerini yapanlar ve daha önceki evliliklerinden çocukları olanlar için.
Aşkta hesap olmaz demeyin.
Ortada çocuk varsa hesap da olur, kitap da.
Kimse çocuğunun hakkını bir başkasına (o başkası deli gibi sevdiği insan da olsa) yedirmez, yedirmemeli.
Bakın büyük konuşuyorum; gün olur bir kez daha evlenirsem, kızımın haklarını korumak için evlilik sözleşmesi imzalamayı ve imzalatmayı şart koşarım.
Karşımdakinin de çocukları varsa, aynı benimkiler gibi, onun kazandıkları, kazanacakları doğrudan çocuklarına aittir.
Herkes kendi hesabını bilirse, kavga da dövüş de olmaz öyle değil mi?
Olmasın tabii ama olursa diye ayrılıkla ilgili maddeleri de sağlama almak lazım.
Ne o öyle yüklü tazminatlar.
Geçiniz lütfen.
Ayrılsan da sen sağ ben selamet, son anda domuzdan (ayrılık anında yolunanlara öyle deniyormuş) kıl koparır gibi ev, araba, yüklü nafaka ve para koparıp, açgözlü eski eş olarak etiketlenme ihtimali böylece ortadan kalkar.
Sözleşme iyidir yani, tavsiye ederim.
Bir grip hikâye
1980’lerin ikinci yarısında Deli Dana’dan, 2003 yılında Kuş Gribi’nden, 2006’da SARS’tan ölmüştük.
şimdi de Domuz Gribi’nden gitmek üzereyiz.
Aşılar hatalıymış, alerjik reaksiyon yaratma riskleri yüksekmiş.
Pekala, o zaman aşı olmayalım, ama sürekli ellerimizi yıkayalım, her gün ımuneks alalım, Tamiflu’yu unutmayalım, şimdi olmasa bile bir gün gerekebilir, evde stoklayalım...
Hastalık öldürmese de paniği yetecek gibi.
Biz bu filmi bir yerde görmüştük diyebilirsiniz.
Zaten bizi de (ben hariç bu arada, Domuz Gribi konusunda bir genişim ki sormayın, ölümüm bu genişlikten olursa şaşmayacağım) muhtemelen filmler bu hale getirdi.
Virüsün başrolde olduğu filmlerde neler mi gördük?
Virüs bir hayvan aracılığıyla insana geçer (filmlerde bu genelde insana en yakın olduğu düşünülen maymundur).
Deneyler sonucunda mutasyona uğrayan virüsü alan insan birtakım fiziksel değişikliklere uğrar.
Bu noktada Nietzsche’nin meşhur cümlesi devreye girer: Öldürmeyen şey güçlendirir... Virüsü alıp da ölmeyenler süper güçlere sahip olurlar ve virüsü yaymaya devam ederler.
Geriye bir avuç insan kalırsınız. Senaryo gereğidir, grupta farklı ırk ve tarzlardan insanlar olmalıdır.
Onlarla birlikte sığınağınıza girer dünyanın bu beladan kurtulmasını beklersiniz.
Aranızda virüsü kapmış ama çaktırmamak isteyenler de vardır. Zaman içinde onlar da ölür. Hatta bazılarını siz öldürmek zorunda kalırsınız. Bu kardeşiniz bile olabilir üstelik. Sizin yaşamanız için birileri ölmelidir, öyle değil mi?
Zaman geçer, güneş doğar, batar. Virüs yok olmuştur, her şey biter, geriye muhtemelen siz ve aralarında tercihen bir köpek ve bir çocuğun da olduğu sevdikleriniz kalmıştır. Dünya artık sizin oyun bahçenizdir. Film biter.
Paylaş