Son gazilere veda

"Son Buluşma" adlı belgesel gündemimize girene kadar gazilerle pek ilgilenmezdik. Filmde de bu açıkça görülüyor zaten.

Onlar Kurtuluş Savaşı’nın son şahitleri, yaşları 100’ü geçmiş ama üç kuruş maaşla kendi kaderlerine terk edilmiş kahramanlar.

Bu ülke için canlarını tehlikeye atmışlar, karşılığı ise koca bir hiç.

Neyse ki Nesli Çölgeçen gibi özel insanlar var... Üstelik hiç destek alamasalar da yılmıyorlar.

Ve ortaya son gazilerimize saygı duruşu niteliğinde olan, tarihe geçecek, gelecek nesillere kalacak bir iş çıkıyor.

Metin Anter’in (bir teşekkür de ona) dağıtımını üstlenerek destek olduğu "Son Buluşma"nın finalinde Gazi Ömer dede yönetmen Nesli Çölgeçen’e "İyi çek bir daha bulamazsın" diyor.

Ben de size benzer bir şey söyleyeceğim, "Bu filmi mutlaka izleyin, son gazilerimize veda etme fırsatını bir daha bulamazsınız."

Erzurum’da bir Anadolu kadını

Sinema artık sadece İstanbul, Ankara, İzmir’de konuşulmuyor. Gezici Festival önce Kars’ta sonra da Artvin’de izleyicilerle buluşuyor. Bu ayın sonunda ise Erzurum’da III. Uluslararası Dadaş Film Festivali gerçekleşecek.

Bu koca festivali sırtlayan, festivalin ’Anadolu Kadını’ temasının hakkını sonuna kadar veren Nil Gürpınar.

Festivalde bu yıl Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tataristan, Kıbrıs’tan sanatçı konuklar ve filmler var.

Ulusal yarışmada kararı Halk Jürisi’nin verecek olması ise bence halkın festivale katılımı açısından önemli.

Onur ödülleri Fatma Girik, Kadir İnanır, Şener Şen, Memduh Ün, Yücel Çakmaklı, Yılmaz Atadeniz ve Safa Önal’a veriliyor.

Bu kadar çok şeyi bir araya getiren festivalin Erzurum’un havasını nasıl değiştirdiğini ise döndüğümde anlatırım artık.

Çok sesli müzikte hedef büyük

Önce İstanbul Avrupa Korosu, sonrasında da AG34’te birlikte şarkı söylediğim sevgili Hüseyin Denizli başına büyük ama önemli bir iş aldı ve farklı ülkelerden 400 koristi bir araya getirdi. 1. Uluslararası Koro Günleri Festivali’ne İspanya, Polonya, İtalya, Bulgaristan, Macaristan, Slovakya ve Türkiye’den 11 koro katıldı. Gelecek yıl festivale 100’e yakın koristin gelmesi bekleniyor.

Peki ya İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olacağı 2010... Festivalin 2010 hedefi dünyanın dört bir yanından 2 bin 500 korist. Bu tip etkinlikler çok sesli müzik kültürünün eksik olduğu ülkemizde daha kaliteli müzik yapılmasını sağlayacaktır.

Biraz klişe bir laf olacak belki ama ülkesini ve müziği seven herkes bu festivale destek olmalı.

Gecelerde tuhaf tipler var

Erol Evgin’le Şehir Efsanesi Plaza Otel’de başladı. Biz de bu cumartesi gece yarısını biraz geçe soluğu orada aldık. İyi bir anlatıcı olan Evgin’inki sıradan bir sahne değil.

İçinde hem iyi müzik hem de hikáye, anı, fıkra ve kahkaha bulabiliyorsunuz.

Bu kaliteli şovu izlemeye gelen kalitesiz insanlar ise fena sinir bozuyor.

Keşke bir yol olsa da, müzik dinlemek isteyenlerle, kendini ispata gelenler, cır cır konuşanlar, gereksiz yere gürültü yapanlar ayrılabilse, ikinci grup içeri alınmasa, bizim gibilerin de huzuru kaçmasa.

Aslında içkili gece kulüplerinin hepsinde aynı dert var. Sahnedeki sanatçıya ve onu dinlemeye gelenlere saygı duymayan tuhaf tipler türemiş.

Erkekler, arkadaşlarına, yanlarındaki kızlara hava atmak, kendilerini göstermek, "eller havaya, çok eğleniyoruz" demek ve dedirtmek için şekilden şekle giriyor ve hiç durmadan gürültü yapıyorlar.

Alkol duvarını aşan şuursuz bazı kadınların rezilliğini ise görmeyin daha iyi.

İçki şişedeki gibi durmuyor ne de olsa.

O gece anladım ki, benim saygısızlığa tahammülüm kalmamış.

Hani tutmasalar, karşılarına dikilip, "Şamatanızı başka yerde yapın, biz sizi dinlemeye ve izlemeye gelmedik" diyecektim.

Sonrası ne olurdu bilmiyorum tabii.

Gerçekten de Erol Evgin’in şarkısındaki gibi bir fırtına kopabilir, yer yerinden oynayabilirdi.

Dedim ya, keşke bir yol olsa da bu kültürsüz tipler canlı müzik yapılan kulüplerden ayıklanabilse. İşte o zaman hem biz hem de sahnedeki o değerli insanlar için her şey çok daha güzel olur...
Yazarın Tüm Yazıları