Paylaş
Gizlilik ilkemize aykırı hareket etmemek adına çıkış noktasının hangi daldaki hangi aday isim olduğunu yazmayacağım ama bir ara konu “ödüllerin ahlaki, sosyal sorumluluklar, bireysel değerler ve toplumdaki algı” üzerinden verilip verilmemesine geldi.
Ve konu sosyal sorumluluk, algı, kariyer yönetiminden çok daha ciddi meselelere, yurtdışında bir jüri istifasına kadar uzandı. Algıdan girdik, tecavüzden suçlanan Roman Polanski’nin filminin Cesar Ödülleri’nde 12 dalda adaylık almasının ardından jürinin istifa etmesine kadar uzandık.
#metoo hareketinin de etkisiyle Polanski meselesinin ateşi hiç sönmüyor zaten. Venedik Film Festivali’nde de benzer bir durum yaşanmış, jüri başkanı Lucrecia Martel, Polanski’nin filmini izlemeyi reddetmişti.
Aynı jüri sonrasında yönetmenin filmine özel ödül verdi ve suçlu olmadığı halde yargılanan bir adamın hikayesini anlatan o film bolca da izlendi.
Suçlu olmadığı halde yargılanma meselesi haliyle Polanski’nin yaşadıklarıyla da bağdaştırılıyor.
Polanski’yi suçlayanlar kadar kendisine iftira atıldığını düşünenler olsa da bu karşı grup Cesar jürisinin istifasına engel olamadı. Yine benzer bir olayda Amazon, taciz suçlamalarıyla gündeme gelen Woody Allen’ın filmlerini dağıtmaktan vazgeçmişti.
Sanatçıların kendilerinin ve eserlerinin toplumdaki algılarıyla değerlendirilip değerlendirilmemesi konusu halen en kızgın tartışmalar arasındaki yerini koruyor.
Ve işte belki de bu nedenle ünlü isimler yaptıkları işler kadar toplumdaki algılarına ve kariyerlerine de önem vermek, emek harcamak zorunda kalıyorlar. Yani iş kadar işin vitrini, sunumu da önemli. Sanat eseri ve sanatçı birbirinden ayrılmalı mı sorusu öyle kolay cevaplanacak bir soru değil.
Ve tabii herkesin kendi kabul ve ret sınırları var.
Buyurun, düşünün, tartışın; bir çocuğa, kadına, hayvana tecavüz eden, işkence eden bir insanın mükemmel de olsa, sanat eseri de olsa, oyunculuğunu, filmini, şarkısını, heykelini, tablosunu görmek ister miydiniz?
‘1917’ yine ertelendi
Ben “korsan izlemeyin” dedikçe, dağıtım şirketleri aleyhime çalışıyor.
Oscar alır da daha fazla bilet satarız mantığıyla vizyon tarihi sürekli değiştirilen ve Ocak ayından Şubat’a alınan “1917” filminin gösterim tarihi 21 Şubat’tan bir başka bilinmeze alınmış.
“1917”, dünyada 2019’un aralık ayında vizyona girmiş ve bizde de ocak ayında vizyonda olacağı duyurulmuştu.
Filmin, ‘en iyi film’ dalında Oscar alacağı tahmin edildiğinden Türkiye vizyon tarihi Oscar töreni sonrasına alındı.
“Oscar’lı” etiketli bir filme tabii ki daha fazla ilgi olacaktı.
Ama evdeki hesap Oscar’a uymadı.
En İyi Film Oscar’ı “Parazit”e gitti.
“1917”nin 21 Şubat olarak açıklanan vizyon tarihi de güme gitmiş oldu.
Şimdi bekle ki “1917” vizyona girsin.
Sam Mendes imzalı bu I. Dünya Savaşı filminin görselliği ve çekim teknikleri ile öne çıktığı biliniyor.
Büyük perdede izlemek için sabırsızlıkla vizyon tarihi bekliyoruz.
Nasipse Olur
Geçen hafta vizyona giren Selahattin Sancaklı imzalı “Nasipse Olur”, 14 Şubat nedeniyle bir aşk filmi gibi algılandı ama duygusal, romantik yönünün yanında ciddi komedisi de olan bir film olarak öne çıkıyor.
Yani duygulandırdığı, aşka vurgu yaptığı kadar da güldürüyor.
Başta tatlılar tatlısı Algı Eke olmak üzere tüm kadro gayet iyi oynamış.
Ve bahsetmeden de geçemeyeceğim bir misafiri var filmin; kedi Meloş.
Ekibe uğur getiren bu sokak kedisi, filmin yapımcısı Vahdet Erdoğan’ın ofisine yerleşmekle yetinmemiş, afişte de kendine bir köşe bulmuş.
Meloş sadece filme ve ekibine şans getirmekle kalmadı, onun sayesinde “Nasipse Olur” ekibi sokaktaki kedi ve köpeklere de mama yardımı yaptı.
Vahdet Erdoğan, Algı Eke, Yeşim Dalgıçer birlikte sokak sokak gezip mama dağıttık.
Üstelik bu destekleri de sürecek.
Nasipmiş demek ki, oldu.
Filmi izlerken “Nasipse Olur” ekibinin bu güzel davranışları da aklınızda olsun.
Paylaş