Paylaş
Romeo ve Juliet, Shakespeare’in en bilinen ve sanırım dünyada en fazla sahneye konulan eseri. İki düşman ailenin çocuklarını sevgi merkezinde birleştiriyor olması da sevginin engel tanımaz gücünün simgesi olarak dünya edebiyatındaki yerini koruyor.
İki ülkede 13 kez oynanacak olan Romeo ve Juliet, bu haliyle de Türkiye ve Yunanistan ekseninde sanatın birleştirici gücünün en sağlam örneklerinden biri olmuş.
Müthiş bir kültürel köprü.
Oyunun iki ülkenin oyuncularının buluştuğu sahnede 3 dilde, aynı anda Türkçe, Yunanca ve İngilizce oynanması başlı başına farklı ve etkileyici bir deneyimdi.
Biletlerin günler öncesinden tükendiğini duydum, umarım 13 oyuna ek olarak yeni temsiller de konur.
Romeo ve Juliet, izleyiciyi içine alan, sağlam, sürükleyici ve etkili bir tiyatro gösterisi.
Klasik haliyle bazı izleyiciler için sıkıcı olabilecek oyun, küçük dokunuşlarla modernize edilerek heyecanlı ve akıcı hale getirilmiş.
Altyazıları okumakta çektiğimiz güçlükleri bir yana koyarsak, üç dil arasındaki geçişlerin de oyuna dinamizm kattığı söylenebilir.
Bu noktada parantez açarak özellikle Yunanca konuşulan sahnelerde, sahnenin üzerindeki LED’deki altyazıları okurken zorluk yaşadığımı itiraf ediyorum. Tepedeki bu LED’i sahneye daha yakın bir yere, dana aşağıya koyma imkânı yok mudur acaba?
Yanlara LED koymak ise iyi bir fikir olmuş, benim gibi uzağı iyi göremeyenler için biraz daha iri puntolarla yazılması ricamı AKM Genel Sanat Yönetmeni Remzi Buharalı’ya oyun sonunda ilettim.
Unutulmayacak geceye dönelim.
Ekin Eti imzalı müzikler hâlâ kulaklarımda, oyunun metninin gücüne güç katmış.
İki ülke oyuncuları kendi aralarında oynarken kendi dillerinde, karşılıklı oynarken evrensel dil İngilizce oynadılar.
Romeo rolünde Alp Ünsal, Juliet rolünde Yunan oyuncu Kalliopi Chaska harikaydı. Oyunculukları yanı sıra hem kendi dillerine hem de İngilizceye hakimiyetleri de muhteşemdi.
Rahip Lawrence’ı oynayan, Behzat Ç.’den tanıdığımız Eray Eserol’u oyun çıkışı yanına giderek tebrik ettim.
Hem Devlet Tiyatroları genel müdürü olarak bu güzel projeden ötürü hem de ilk yarıda dış ses olarak bir anda oyunun tüm havasını değiştirmesi ile Tamer Karadağlı’ya da büyük alkış.
Romeo ve Juliet, hepimize değişik bir tiyatro deneyimi yaşattı. Ülkeler arası sanat paylaşımı ve dostluk köprüsü olarak harika olan fikir başarıyla sahneye konmuş.
Dediğim gibi, umarım 13 gösteri ile kalmaz, sadece Ankara, İstanbul, Atina değil, iki ülkenin farklı şehirlerinde de izleyicisiyle buluşur.
Kozmetikte deneye hayır
Washington’a kocaman bir alkış.
Hayvanlar üzerinde deney yapan markaların satışını yasakladılar.
Bu yasak 1 Ocak 2025’ten sonra test yapılan ürünler için geçerli olacak.
Keşke hepsini kapsasa ama hiç yoktan da iyidir tabii.
Washington, böylelikle hayvan deneylerine hayır diyen 12’inci eyalet oldu.
Darısı tüm dünyanın başına diyorum tabii ki. Hayvanların sömürülmediği yeni dünya düzeni çok da uzakta değil.
Çilek demişken
Prens Harry’nin eşi Megan Markle’ın yeni markası American Riviera Orchard’ın kendi çilek reçelini çıkarmasının hemen ardından Buckingham Sarayı da kendi çilek reçelinin reklamını yapmaya başladı.
Nasıl yani!
Ben burada biraz gönderme ya da kıskançlık sezmedim değil.
Tamam, sarayın çilek reçeli yeni değil.
Ama tanıtımını yapmaya başlamaları yeni.
Reçeller savaşında hangi marka öne çıkar demeye gerek yok, ikisi de kazanır çünkü.
Ama bizim Muğla, Mersin, Aydın, Konya çileği ve reçellerimizle de boy ölçüşemez.
Ve tabii bir de Sivas’ımız ve hatta Sivas çilek festivalimiz bile var.
Yani ne İngiliz sarayına ne de Megan Markle markası için okyanus ötesine gitmeye gerek var!
Paylaş