Paylaş
Dizilerde ve sinemada işte bütün mesele bu oldu...
Şu sahne o ürünü akla getirdi; ceza.
Bu sahnede falanca markanın adının baş harfi görüldü; ceza.
Varsa ceza, yoksa ceza.
Hem cezayı öde hem de reklamdan para kazanma, e o zaman batsın bu dünya...
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, sektörü batırmaya kararlı gerçekten.Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü’ne bağlı Reklam Kurulu’nca, birçok yerli sinema filmi yapımcılarına, filmlerinde örtülü reklam yapıldığı gerekçesiyle idari para ve durdurma cezaları verilmeye devam ediliyor.
Sadece sinema değil, diziler de bu cezalardan nasiplerini alıyor.
Bu durum reklam vereni ve ürününü tanıtmak isteyenleri de sektöre küstürüyor tabii. Ve sinemacılar ciddi bir gelir kaynağından yoksun kalmış oluyorlar.
Oysa ürün yerleştirmeler dünyanın her yerinde sinemanın en önemli besin kaynaklarının başında gelmekte. Dahası, ürünlerin sinema aracılığıyla dünya çapında tanınmasını sağlıyor. (Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın yabancı ülkelerde gösterilen Türk dizilerinde Türk ürünlerinin tanıtılması ve özendirilmesi yönündeki projesini desteklememiz lazım.)
Ürüne haksız ya da aşırı önem vermeyen ve kamuoyunu yanıltıcı nitelikte olmayan, yani kuralına uygun olan “ürün yerleştirme”nin hem dizi hem de sinema sektörüne canlılık getireceğini söyledikten sonra yazımı SEYAP’IN (Sinema Eseri Yapımcıları Meslek Birliği) konuyla ilgili umut veren açıklamasından bir bölümle bitirmek istiyorum:
“Türk sinemasının dev bütçeli yabancı sinema filmleri ile rekabet edebilecek düzeye gelmesi, ancak film yapımcıları için önemli bir kaynak oluşturabilecek ürün yerleştirme uygulamalarının AB direktiflerine uygun olarak yasal kabul edilmesi ve örtülü reklamdan ayrıştırılması ile mümkündür. Meslek Birliğimiz bu konunun takipçisi olacak ve bu konuda gerekli yasal düzenlemelerin yapılması talebiyle girişimlerde bulunmayı sürdürecektir.”
Köpek kokusu
Dünyanın en güzel kokusu köpek kokusu dedim, şaşıranlar, hatta ayıplayanlar oldu.
Şaşırmayın! Yanında “hadi beni sev”in beden dilindeki karşılığı olarak bacaklarınıza dokunan bir pati, ellerinizin altında yumuşacık tüyler, en beklenmedik anda yanağınıza konan ıslak bir burun, gözünüzün içine içine bakan masum gözler varsa hele, tekrar ediyorum, köpek kokusu gibisi yoktur bu dünyada.
Yaşamayan anlamaz.
Ayrıca zevkler ve renkler de tartışılmaz. Tartışılsa da bir yere varılmaz...
Çağan Irmak, Genco Erkal’ı izliyor
Twitter’la birlikte hayatımın kaydını tutar oldum.
Eskiden aklıma gelen her şeyi, yaşadığım ilginç olayları not almam gerektiğini düşünür ama üşenir, yapamazdım.
Şimdi olan bitenin kaydı elimin altında. Her şeyi yazıyorum.
İşte olayları harf sayısıyla sınırlayıp, uzun lafı kısaltarak hayatıma yeni bir renk katan Twitter olmasa çoktan unutmuş olacaklarım:
“‘Beyaz’cım...’ Beyaz Show’a telefonla bağlanan kız cümleye böyle başladı. Sanki kırk yıllık arkadaşı. Nedir bu cim’li cım’lı laubalilikler Allah aşkına!”
(Laubali demişken, geçen gün Özlem Tekin’le beraberdim, gözlerimi dövmelerinden alamadım. şu anda albüm kaydında. Biraz dinledim, bayağı heyecanlandım, mart ayını beklemek lazım.)
“Beyaz Show’da izlediğim Nilüfer’in içine sanki pil kaçmış, kıpır kıpırdı ama seste bir sorun mu vardı acaba? Televizyonun ayarlarıyla oynamamak için zor tuttum kendimi. Gripin’e bayıldım bu arada, keşke yayında daha uzun kalsalardı.”
“Oray Eğin’in sigara içilen restoran ve kafeleri ispiyonlama fikrine katılıyorum. Kapalı mekanda içeni, içireni görürsem buraya yazacağım, haberiniz olsun.”
“Sadri Alışık jüri toplantısı çıkışında Atilla Dorsay ve Burak Göral’la birlikte Taksim’e doğru yürürken Çağan Irmak’a rastladık. Üç sinema yazarını karşısında görünce şaşırdı biraz. Genco Erkal’ın oyununu izlemeye gidiyordu. Bir sonraki filminde onunla çalışmak istiyormuş.”
Paylaş